41- Fussilet Suresi

(Mekke’de inmiştir; 54 ayettir.)

(Bu adı, üçüncü ayetinde yer alan “açıklanmış” anlamında “Fussilet” kelimesinden almıştır. İmam Sadık (a.s)’dan şöyle nakledilmiştir: “Kim Ha Mîm Secde (Fussilet) Suresi’ni okursa, kıyamet günü gözünün alabildiği mesafe kadar nuru olur ve dünyada beğenilen ve imrenilen biri olarak yaşar.” (bk. Sevabu’l-A’mal ve Mecmau’l-Beyan.))

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla

1. Ha, Mîm.

2. Rahman ve Rahim tarafından indirilmiştir.

3. Ayetleri açıklanmış bir kitaptır. Bilen bir topluluk için Arapça bir Kur’an’dır.

4. Müjdeci ve uyarıcıdır. Fakat onların çoğu yüz çevirmişlerdir, artık işitmezler.

5. “Bizi çağırdığınız şeye karşı kalplerimizde perdeler var, kulaklarımızda da bir ağırlık var ve bizimle senin aranda bir perde var. Artık sen (dinince) çalış, biz de çalışmaktayız.” dediler.

6. De ki: “Ben ancak sizin gibi bir beşerim, bana ilahınız bir ilah olduğu vahyedilmektedir. Artık O’na yönelerek sebat gösterin ve O’ndan bağışlanma dileyin. Ortak koşanların vay hâline!”

7. Onlar, zekâtı vermezler ve onlar, ahireti de inkâr ederler.

8. Kuşkusuz, iman edip doğru işler yapanlara kesintisiz (minnetsiz) bir mükâfat vardır.

9. De ki: “Siz yeri iki günde yaratanı inkâr edip O’na eşler mi kabul ediyorsunuz?! O, âlemlerin Rabbidir.”

10. “O, yeryüzünün üstünde sabit dağlar yerleştirdi, orada bolluk var etti ve gıdalarını, isteyenler için eşit olarak dört günde (dört mevsimde) kararlaştırdı.

11. Sonra bir duman olan göğe yöneldi; ona ve yere, “İster gönüllü, ister gönülsüz gelin.” dedi. “Gönüllü olarak geldik.” dediler.

12. “Onları yedi gök olarak iki günde var etti ve her göğe işini vahyetti. Dünya göğünü kandillerle süsledik ve koruduk. İşte bu, üstün ve bilen Allah’ın koyduğu ölçüdür.”

13. Eğer yüz çevirseler, artık de ki: “Sizi Ad ve Semud’un uğradığı yıldırıma benzer bir yıldırıma karşı uyarıyorum.”

14. Hani, “Allah’tan başka bir şeye tapmayın.” diye önlerinden ve arkalarından onlara peygamberler gelmiş, onlar da, “Eğer Rabbimiz dileseydi, melekler indirirdi. Biz sizin ulaştırmak için gönderildiğiniz şeyleri inkar etmekteyiz.” demişlerdi.

15. Ad’a gelince; onlar, haksız yere yeryüzünde büyüklük taslamışlar ve “Bizden daha güçlü kim var?” demişlerdi. Onları yaratan Allah’ın kendilerinden daha güçlü olduğunu görmediler mi?! Onlar, bizim ayetlerimizi bile bile inkâr ediyorlardı.

16. Biz de onlara, dünya hayatında aşağılatıcı azabı tattırmak için uğursuz günlerde soğuk bir rüzgâr gönderdik. Ahiret azabı ise daha aşağılayıcıdır. Onlar yardım da görmezler.

17. Semud’a gelince; biz onları (doğru yola) hidayet ettik; ama onlar, körlüğü hidayete tercih ettiler. Onları da, kazandıkları kötülükler yüzünden alçaltıcı azabın yıldırımı çarptı.

18. İman edip takvalı olanları ise kurtardık.

19. Allah’ın düşmanlarının bir arada tutularak toplu hâlde ateşe sürüldükleri günü de (an).

20. Nihayet oraya vardıklarında kulakları, gözleri ve derileri, yaptıkları işler hakkında onların aleyhine tanıklık edecektir.

21. Derilerine, “Ne diye aleyhimizde tanıklık ettiniz.” derler. Onlar da, “Her şeyi konuşturan Allah, bizi de konuşturdu.” derler. O, sizi ilk defa yarattı ve O’na döndürüleceksiniz.

22. Ve siz (günah işlediğinizde) kulaklarınızın, gözlerinizin ve derilerinizin aleyhinize tanıklık etmesinden saklanmıyordunuz. Siz Allah’ın yaptıklarınızdan birçoğunu bilmediğini sanıyordunuz.

23. Rabbiniz hakkındaki bu zannınız, sizi helak etti ve siz ziyana uğrayanlardan oldunuz.

İmam Cafer Sadık (a.s), Resulullah (s.a.a)’den şöyle nakleder: Ateşe atılmasına emredilen son kişi, bu emir gelince dönüp bir bakar. Allah (c.c) ona, “Neden bana doğru yöneldin?” der.

O şöyle der: “Ey Rabbim! Senin hakkındaki zannım böyle değildi. (Senin bana bunu yapacağını düşünmemiştim).” Allah, “Benim hakkındaki zannın ne idi?” der. O, “Ey Rabbim! Benim hatamı bağışlanmanı ve beni cennetine yerleştirmeni düşünmüştüm.” der. Cebbar olan Allah şöyle der: “Ey meleklerim! Hayır. İzzetime, yüceliğime, nimetlerime, üstünlük ve yüce makamıma andolsun ki, şu kulum benim hakkımda bir saat olsun iyi zanda bulunmamıştı. Eğer benim hakkımda iyi zanda bulunmuş olsaydı, onları ateşle korkutmazdım. (Ama siz yine de) onun yalanını geçerli kılın ve onu cennete yerleştirin…” Sonra Resulullah (s.a.a) şöyle dedi: “Allah hakkında iyi zanda bulunan her kula zannınca davranır.” (bk. Tefsir-i Kummî.)

24. Artık dayanabilirlerse, ateştir onların barınağı; özür dilerlerse, özürleri kabul edilmez.

25. Onlara, önlerinde ve arkalarında olanları güzel gösteren arkadaşlar ver­dik ve onlardan önce gelip geçmiş insan ve cin toplulukları arasında, onlar hakkında da azap sözü gerçeklik kazandı. Kuşkusuz, onlar ziyana uğrayanlardı.

26. Kâfir olanlar, “Bu Kur’an’ı dinlemeyin ve (okunurken) boş sözler ortaya atın, belki galip olursunuz.” dediler.

27. Biz de mutlaka kâfir olanlara şiddetli bir azap tattıracağız ve onlara yaptıklarının en kötüsüyle karşılık vereceğiz.

28. İşte bu ateş, Allah’ın düşmanlarının mükâfatıdır. Bizim ayetlerimizi bile bile inkâr etmelerine karşılık orası onların ebedi evleridir.

29. Kâfir olanlar, “Ey Rabbimiz! Cinlerden ve insanlardan bizi saptıranları göster de en aşağılık kimselerden olsunlar diye onları ayaklarımızın altına alalım.” dediler.

30. “Kuşkusuz, “Rabbimiz Al­lah’tır.” deyip, sonra sebat gösterenlere melekler inerler

(ve şöyle derler): “Korkmayın ve üzülmeyin ve size vadedilen cennet müjdesiyle sevinin.”

31. “Biz dünya hayatında da, ahirette de sizin dostlarınızız. Orada sizin için canlarınızın çektiği her şey vardır ve orada istediğiniz her şey sizin için mevcuttur.”

32. “Bağışlayıcı ve rahim olan (Allah) tarafından bir ağırlama olarak.”

33. Allah’a çağıran, iyi işler yapan ve ben “(Allah’a) boyun eğenlerdenim” diyen kimseden daha güzel sözlü kimdir?!

34. İyilikle kötülük eşit değildir. Kötülüğü en iyi olan yolla sav. Bir de bakarsın ki, aranızda düşmanlık olan kimse sanki senin en yakın bir dostundur.

35. Bu huyu, ancak sabredenler alıp taşırlar; bunu ancak büyük pay sahibi (akıl ve iman sahibi) olanlar alıp taşırlar.

36. Eğer Şeytan’dan bir vesvese seni galeyana getirirse, Allah’a sığın. Kuşkusuz O, işitendir ve bilendir.

37. Gece ve gündüz, güneş ve ay O’nun ayetlerindendir. Yalnız O’na kulluk ediyorsanız, ne güneşe ve ne de aya secde edin, onları yaratan Allah’a secde edin.

38. Eğer büyüklük taslarlarsa, (bilsinler ki) Rabbinin katında olan kimseler, hiç usanmadan gece ve gündüz O’nu tenzih ederler.

39. O’nun ayetlerinden biri de şu: Yeryüzünü kupkuru görürsün; su indirdiğimizde canlanır kabarır. Onu dirilten, elbette ölüleri de diriltir. Şüphesiz, O’nun her şeye gücü yeter.

40. Ayetlerimiz hakkında eğriliğe sapanlar bize gizli değildir. Ateşe atılan mı daha iyidir, yoksa kıyamet günü güvenle gelen mi? Dilediğinizi yapın; kuşkusuz O, bütün yaptıklarınızı iyice görür.

41. Kuşkusuz, kendilerine Kur’an geldiğinde onu inkâr edenler (mutlaka bunun cezasını çekeceklerdir). Hâlbuki o üstün bir kitaptır ki,

42. önünden de, ardından da ona batıl gelmez. Hikmet sahibi ve övgüye layık olan (Allah) tarafından indirilmedir.

43. Sana, ancak senden önceki peygamberlere söylenen söylenmektedir: Kuşkusuz, Rabbin (hem) mağfiret sahibidir ve (hem de) acı bir azap sahibidir.

44. Eğer onu yabancı dilden bir Kur’an yapsaydık, onlar, “Ayetleri genişçe açıklansaydı ya! Yabancı dilden bir kitap ve bir Arap?! (Olacak şey mi bu?!” derlerdi. De ki: “O, iman edenler için hidayet ve şifadır. İman etmeyenlerinse kulaklarında bir ağırlık vardır ve Kur’an onlara bir körlüktür. Onlar, (sanki) uzak bir yerden çağrılıyorlar.”

45. Gerçekten biz Musa’ya kitap verdik de onda ayrılığa düşüldü. Eğer Rabbinden daha önce kararlaştırılmış (azabın ertelenmesi ile ilgili) bir emir olmasaydı, aralarında hükmedilirdi. Gerçekten onlar, onun (Kur’an) hakkında derin bir şüphededirler.

46. Kim iyi bir iş yaparsa, yararı kendisinedir; kim de kötü bir iş yaparsa, zararı kendisinedir. Rabbin, kullara asla zulmeden değildir.

47. O saatin (kıyametin) bilgisi, O’na havale edilir (O’na mahsustur). O’nun bilgisi dışında meyvelerin hiçbiri kabuklarından çıkmazlar, hiçbir dişi gebe kalmaz ve doğurmaz. Onlara, “Ortaklarım nerede?” diye nida ettiği gün, “Bizden (buna) tanık olan birisi olmadığını sana arz ederiz.” derler.

48. Önceden yalvardıkları şeyler, onlardan kaybolup gider ve onlar, kaçacak bir yerlerinin olmadığını anlarlar.

49. İnsan, hayır istemekten hiç usanmaz. Fakat kendisine bir kötülük dokunursa, yeise düşer, ümidini kaybeder.

50. Kendisine dokunan sıkıntıdan sonra ona katımızdan bir rahmet tattırırsak, “Bu benimdir. Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Eğer Rabbime doğru götürülsem bile onun katında benim için daha güzel bir mükâfat vardır.” der. Biz kâfir olanlara, yaptıkları işleri bildireceğiz ve onlara katı azaptan tattıracağız.

51. İnsana bir nimet verdiğimizde yüz çevirir ve yan çizer. Ama kendisine kötülük dokununca uzun uzun dua eder.

52. De ki: “Size göre, eğer (bu Kur’an) Allah’ın katından olur, siz de onu inkâr ederseniz, uzak bir muhalefet içinde olandan daha sapık kimdir?”

53. O’nun gerçek olduğu kendilerine açıklık kazanıncaya kadar ayetlerimizi ufuklarda da, kendi nefislerinde de onlara göstereceğiz. Rabbinin, her şeye gözetici olması yetmez mi?!

54. Bilin ki onlar, Rablerine kavuşma konusunda şüphe içindedirler. Bilin ki O, her şeyi kuşatmıştır.

Meal:Murtaza Turabi

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*