Alevi- Caferilik Tüm Kötülüklerle Mücadele Etmektir

Hakkın karşısında batıl ve iyiliğin karşısında kötülük hep var olmuştur. Hak erleri ve iyiliği yeryüzüne yaymak isteyen mücadele adamları hep batıl ve kötülük ile savaşmışlardır. İnsanın düşmanı bazen dışarıda ve bazen de kendi içindedir. Bundan dolayı hakkı ayakta tutmak ve kötülüğün kökünü kazımak için hem dış boyutta ve iç boyutta mücadele etmek gerekir. Dış dünyada hak ve iyiliği yaymanın yolu da bundan geçer. Nitekim hadislerde insanın dış düşman ve kötülerle savaşması “Küçük Cihat/Cihad-ı Asğar” ve iç düşmanı ve kötülüklerin kaynağı olan nefsiyle savaşması ise “Büyük Cihat/Cihad-ı Ekber” olarak tanıtılmıştır. Buna göre Ali dostu bir Alevi-Caferi hiçbir zaman nefsini kendi haline bırakmadan dış düşman ve kötülüklere karşı temkinli ve uyanık davrandığından daha temkinli olarak iç düşmanı ve nefsini terbiye etmek için hayatı boyunca mücadele vermelidir.

İmam Rıza’dan (a.s) “Cihat sünnet mi, yoksa farz mı?” diye sorulunca şöyle buyurmuştur:

“Cihat dört kısımdır; bunlardan ikisi farzdır, biri ancak farzla birlikte yapılan sünnettir, (diğer) biri de sünnettir.”

“Farz olan cihatlardan biri insanın kendisini günahtan koruması için nefsi ile cihat etmesidir. İşte bu cihat, cihatların en büyüğüdür. Biri de yakınınızdaki kâfirlerle cihat etmektir ki, bu da farzdır.”

“Farzla birlikte yapılan sünnet cihat ise şöyledir: Düşmana karşı cihat etmek bütün ümmete farzdır. Zira cihadı terk ederlerse, onlara azap gelir; (elbette) bu azap sadece millete gelir, (imama değil). İşte bu cihat imama sünnettir. (Yani, imama yalnız başına farz olmaz; halkın imamın yanında yer almasıyla farz olur.) Bunun haddi de imamın ümmetle beraber düşmana saldırıp onlara karşı cihat etmesidir.”

“Sünnet olan cihat ise, kişinin bir sünneti (genel ve güzel bir âdeti) ayakta tutmak, uygulamak ve ihya etmek için çalışmasıdır. Bu yolda çalışmak ve çaba sarf etmek en faziletli amellerdendir. Çünkü bu (güzel olan) bir sünneti diriltmektir. Nitekim Resulullah  -sallallahu aleyhi ve alih- buyurmuştur ki: “Kim güzel bir sünnet (âdet ve gelenek) bırakırsa, kıyamet gününe kadar o sünnetle amel edenlerin sevabı kadar ona sevap yazılır ve amel edenlerin sevabından da bir şey eksilmez.”[1]

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*