Dünya Kadınlarının Kurtarıcısı İslam

İslam öyle bir zamanda Arabistan yarımadasında zuhur etti ki kadınları bütün haysiyet ve onurlarını yitirmişlerdi. İslam onları yücelterek erkeklerle eşit duruma getirdi. [1]

Evet, görüldüğü gibi İslam nurunun doğduğu dönemde özellikle Arabistan yarımadasında son derece mazlum ve her türlü hukuki haklardan mahrumdu. Diğer bölge ve uygarlıkların olduğu yerlerde de kadının hayvanlar ve cinlerin safında yer aldığı kabul edilerek insan türünden sayılmıyordu.

Bütün bunlar insanlık âleminde vuku bulurken İslam dünyaya kadınlar hakkında görüşünü şöyle haykırdı:

Kadın insan türünün meydana gelip çoğalmasına sebep olan ana unsurlardan bir tanesidir. Eşler o derece birbirlerinin tamamlayıcısı konumundadırlar ki Allah Teâlâ sanki kadını eşinin canından ayrılmış bir parça olarak tanıtıyor:  “Ey insanlar sizi tek bir nefisten yaratan, ondan eşini yaratan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip yayan Rabbinizden korkup sakının…”[2]

Bazı toplumlarda kadının dindar olması doğru görülmeyip ona Hıristiyanların kutsal kitaplarını okuması yasaklanırken[3] İslam dini kadını da erkek gibi yaptığı sevapların ve iyiliklerin karşılığını alacağını duyurdu[4] ve Kuran Müslüman ve Hıristiyan kadınlara hakkın ispatı için yapılacak mübahelede hazır bulunmalarını yönünde davette bulundu ve Peygamberimizde uygulamalı olarak Hz. Fatıma’yı mübahele yapılacak yere götürdü.

“Sana (gerekli) bilgi geldikten sonra artık kim bu konuda seninle tartışacak olursa, de ki: “Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı çağıralım. Biz de siz de toplanalım. Sonra gönülden dua edelim de, Allah’ın lânetini (aramızdan) yalan söyleyenlerin üstüne atalım.” [5]

Zengin kadınlarla sadece paralarında dolayı evlenip onların miraslarına konmanın arzulandığı ve kadına sadece servete ve paraya ulaşma aracı olarak bakıldığı bir zamanda İslam dini kadının malını zorla almayı haram kıldı ve mehriyesini bağışlaması yönünde kadına yapılan baskıları ortadan kaldırdı;

“Ey iman edenler! Kadınlara zorla mirasçı olmanız size helâl değildir. Açık bir hayâsızlık yapmış olmaları dışında, kendilerine verdiklerinizin bir kısmını onlardan geri almak için onları sıkıştırmayın. Onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmadıysanız, olabilir ki, siz bir şeyden hoşlanmazsınız da Allah onda pek çok hayır yaratmış olur.”[6]

Erkeklerin tekrar evlenmek istediklerinde kadınları boşamak için onların zina ve ahlaksızlık yaptıklarını iddia ederek mehriyelerini vermemeye çalıştıkları bir zaman Kuran mehrinin kadının bir hakkı olduğunu vurgulayarak kesinlikle elinden alınmasına ve onun bu doğal haktan mahrum bırakılmasına karşı çıktı ve boşanmak istedikleri zaman eşlerine yalan iftirada bulunmamaları yönünde kesin bir dille uyardı:

“Eğer bir eşin yerine başka bir eş almak isterseniz, öbürüne (mehir olarak) yüklerle mal vermiş olsanız dahi ondan hiçbir şeyi geri almayın. İftira ederek ve açık günaha girerek mi verdiğinizi geri alacaksınız?”[7]

Kadının bir ticaret malzemesi olarak görüldüğü ve mehriyesinin süt hakkı ve başlık parası adı altında anne-basına verildiği bir dönemde, Kuran kadına yönelik yapılan bu aşağılayıcı ve hakaretamiz davranışı ortadan kaldırdı ve mehriyeyi kadını sahiplenmeye yönelik bir karşılık olarak görülmesinin yanlış olduğunu vurgulayarak mihriyeyi erkek tarafından kadına sevgi ve muhabbet göstergesi olarak ve ona olan sadakatinin simgesi niteliğinde olduğunu belirtti:

“Kadınlara mehirlerini gönülden isteyerek (ve bir hak olarak) verin, fakat onlar, gönül hoşluğuyla size ondan bir şeyi bağışlarlarsa, onu da afiyetle, iç huzuruyla yiyin.”[8]

Hiçbir toplumun kadını iktisadi ve mali yönden bağımsız görmedikleri bir zamanda, öyle ki İngiltereli kadınlar 1870, Almanyalı kadınlar 1900, İsveçli kadınlar 1907, İtalyalı kadınlar 1919 yılında kendi mallarını sahibi olabilecekleri yönünde haklar verilirken yüce İslam dini 1400 yıl önce kadının şahsi kazançlarında eşinden bağımsız olduğunu vurgulayarak kendi malında istediği şekilde tasarruf hakkının olduğunu belirtti:

“Allah’ın kendisiyle kiminizi kiminize göre üstün kıldığı şeyi (malı) temenni etmeyin. Erkeklere kazandıklarından pay (olduğu gibi), kadınlara da kazandıklarından pay vardır. Allah’tan onun fazlını (ihsanını) isteyin. Gerçekten, Allah her şeyi bilendir.”[9]

Kadının aşağılandığı ve kendisine toplumsal hiçbir faaliyet ve aktivitede yer verilmediği bir dönemde Allah’u Teâlâ Kuran’da onlarında toplumda meydana gelen olumsuzlukları önleme yönünde ve toplumdaki olaylara kayıtsız kalmayarak erkeklerle birlikte ellerinden geleni yapmalarını bir vazife olarak belirti;

“Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar. Namazı dosdoğru kılar, zekâtı verirler. Allah’a ve Resulüne itaat ederler. İşte bunlara Allah merhamet edecektir. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.”[10]

“Şüphesiz Müslüman erkeklerle Müslüman kadınlar, mümin erkeklerle mümin kadınlar, itaatkâr erkeklerle itaatkâr kadınlar, doğru erkeklerle doğru kadınlar, sabreden erkeklerle sabreden kadınlar, Allah’a derinden saygı duyan erkekler, Allah’a derinden saygı duyan kadınlar, sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkeklerle oruç tutan kadınlar, namuslarını koruyan erkeklerle namuslarını koruyan kadınlar, Allah’ı çokça anan erkeklerle çokça anan kadınlar var ya, işte onlar için Allah bağışlanma ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.” [11]

Dünyada hiçbir toplumda kadını hukuki bir hak verilemezken Kuran, kadınların toplumda ifa ettikleri vazife oranınca toplumsal haklara sahip olduklarını belirtti:

“Kadınların, yükümlülükleri kadar meşru hakları vardır…”[12]

Kadınların erkeklere hizmet amacıyla yaratıldıklarının düşünüldüğü bir çağda Kuran kadın ve erkeğin birbirlerine karşı konumlarını birbirlerinin tamamlayıcısı, eksiklerinin giderici ve ayıplarını örtücü olarak tanıtıyor:

“Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar, sizin örtüleriniz, siz de onlara örtüsünüz….”[13]


[1] – Ruhullah Musavi

[2]  Nisa: 1

[3] – Ruhudinil İslami , Afif Ebdulfettah Tabare, s. 34.

[4] -Nisa: 124

[5] – Ali İmran: 61

[6] – Nisa: 19

[7] – Nisa: 20.

[8] – Nisa: 4

[9] – Nisa: 32

[10] – Tevbe: 71.

[11] – Ahzap: 35.

[12] – Bakara: 228

[13] – Bakara: 187.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*