Alevilik ve Aleviler har zaman birilerinin hedefinde oldu ve olmaya da devam ediyor. Herkes Alevilikten kendine bir pay çıkarmaya ve 12 İmam aşığı Alevi toplumunu kendi saflarına çekmeye çalışıyor. Tabi bu yapılırken üzerinde durulmayan tek şey ise Alevilerin önderleri olan 12 İmamın bu inanca nasıl baktığının konuşulmaması ve gündeme getirilmemesidir.
Son zamanlarda da ısrarla Alevilere Şii veya Şia denilip denilemeyeceği söz konusu yapılmakta ve 12 İmamın nurlu yaşam biçimini insanlara sunmaya çalışan değerli şahsiyetler üzerinden propaganda yapılarak, Alevilik yoruma açık halde tutulmaya çalışılıyor.
Biz bu kısa çalışmada kraldan daha kralcı olmadan, Şiiliğin ne olduğunu ve Alevilere Şii- Şia denilip denilmeyeceğini Allah’ın yüce kitabı Kur’an, Peygamberimiz ve 12 İmamların buyruklarının aydınlığı doğrultusunda sunmaya çalışacağız:
Şia kelimesi sözlükte, bir kimsenin takipçileri, yardımcıları ve izinden gidenler anlamındadır.
Sözlük anlamına göre bir lideri kendine önder edinen ve onun izinden gidip yardımda bulunan kişilere Şia denmektedir.
Kur’an’ı Kerimin ayetlerine baktığımız zaman ise ŞİA kelimesinin Kur’an’ı Kerim’de iki ayette üç kez geldiğini görmekteyiz.
İlk olarak Saffat Suresinin 83. ayetinde; “Şüphesiz İbrahim de O’nun taraftarlarından/Şialarından idi.” Şeklinde buyurarak Hz. İbrahim’in, Hz. Nuh’un Şia ve taraftarlarından olduğunu ve onun çizgisinde ilerlediğini bildirmektedir.
İkinci olarakta Kasas Suresinin 15. ayetinde; “(Musa) Halkının haberi olmadığı bir zamanda şehre girdi, orda kavga etmekte olan iki adam buldu; bu kendi taraftarlarından/Şialarından, şu da düşmanlarından. Derken taraftarlarından/Şialarından olan, düşmanlarından olana karşı ondan yardım istedi.” Şeklinde buyurmuştur.
Her iki ayette taraftar anlamına gelen kelime (Şiatuhu)dur.
Buna göre Kur’an literatüründe “Şia”; genel olarak Peygamber (s.a.a) taraftarı olmak anlamındadır. Peygamberlere inanan kişilere “Şia” denir. Böylelikle tarih boyunca peygamberlerin izinden giden ve ona inanan kişiler Şiadır. Nuh’un Şiaları, İbrahim’in Şiaları, Musa’nın Şiaları, İsa’nın Şiaları gibi…
Ancak İslam dininde bizzat Peygamberimizin (s.a.a) özel bir uygulamasıyla Şia kelimesinin anlamı daraltılmış ve sadece Hz. Ali’ye (a.s) inanan, onun izinden ve yolundan gidenlere Şia denmiştir. Peygamberimizin (s.a.a) değerli sahabesi Cabir b. Abdullah Ensar’inin nakline göre Beyyine Suresinin 7. ayeti “İman edip salih amellerde bulunanlar ise; işte onlar da, yaratılmışların en hayırlılarıdır.” şeklinde nazil olduğu zaman Peygamberimiz (s.a.a) Hz. Ali’ye dönerek “canım elinde olan Allah’a andolsun ki bu ve Şiiaları (en hayırlılardır ve) kıyamet günü kurtuluşa ereceklerdir” diye buyurmuştur. Bu konu sahabeler arasında o kadar açık ve nettir ki ne zaman Hz. Ali (a.s) yanlarına gelse bakın yaratılmışların en hayırlısı geldi diye konuşurlardı.
Yine Peygamberimizin (s.a.a) sahabesi Abdullah b. Abbas’ın nakline göre Peygamberimiz (s.a.a) Hz. Ali’ye (a.s) yönelerek “Sen ve Şiaların kıyamet günü razı olmuş ve razı olunmuş kişiler olacaksınız” diye buyurmuştur.
Bu açıklamalar net olarak göstermektedir ki İslam dininde “Şia” kelimesi terim olarak bizzat Peygamberimiz (s.a.a) tarafından hakkın mihveri, hidayet önderi, Kur’an’ın müfessiri Müminlerin Emiri Şah’ı Merdan, Şiri Yezdan Hz. Ali’nin taraftarlarına verilmiş bir isimdir.
Bu nedenle 12 İmam buyruklarında çoğunlukla kendilerine inanan ve onların izinden giden taraftarlarına “ŞİA” tabiri kullanmışlardır. Şimdi birkaç buyruğu inceleyelim:
İmam Muhammed Bakır (a.s) buyuruyor: “Allah, alemi zerde Allah’ın birliğine ve Hz. Muhammed’in peygamberliğine ikrar alırken Şialarımızdan bizim velayetimiz için de ikrar almıştır.”
İmam Cafer Sadık (a.s) buyuruyor: “Şialarımız, hidayet ehli, takva ehli, hayır ehli, iman ehli, fetih ve zafer ehlidirler.”
İmam Cafer Sadık buyuruyor: “Şialarımız yalnız kaldıklarında Allah’ı çokça ananlardır.”
İmam Ali Rıza (a.s) buyuruyor: “Bizim Şialarımıza düşmanlık eden bize düşmanlık etmiştir. Şialarımız namazlarını kılarlar, zekatlarını verirler, Allah’ın evine hacca giderler, Ramazan orucunu tutarlar, Ehli Beyti sevip onların düşmanlarından uzak dururlar.”
İmam Cafer Sadık (a.s) buyuruyor: “Dilde bizi sevdiğini iddia eden ama yaşantıda bize karşı olan kişi Şiamız değildir. Bizim Şialarımız dili ve kalbi bizimle uyumlu olan, izimizden giden ve yaptıklarımızı yapandır.”
Peygamberimiz (s.a.a) buyuruyor: “Ben cennete girmeden cennet bütün Peygamberlere haramdır, biz Ehli Beyt’in Şiaları cennete girmeden önce de cennet diğer ümmetlere haramdır.”
İmam Ali (a.s) buyuruyor: “Yeryüzündeki insanların yıldızlara baktıkları gibi cennettekiler de Şialarımızın makamına bakarlar.”
İmam Muhammed Bakır (a.s) buyuruyor: “İmanın ağacı Allah’ın elçisi Hz. Muhammed’dir, Ali ve Fatıma dalları, onların çocukları meyvesi ve Şialarımızda onun yapraklarıdır.”
Görüldüğü gibi Şii-Şia kavramı Allah tarafından Tevhit ekseninde olan kişiler için belirlenmiş bir terimdir.
Kur’an genel olarak Peygamberlerin taraftarlarına ve onların izinden gidenlere Şia demiştir.
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.a) ise özel olarak Hz. Ali’nin (a.s) taraftarlarına ve onun izinden gidenlere Şia demiştir.
Bundan dolayı da 12 İmam taraftarlarına “Şia” diye hitap etmişlerdir.
ÖTE YANDAN HZ. İMAM ALİ’NİN TARAFTALARINA ALEVİ HİTABI DA BİZZAT PEYGAMBERİMİZ ZAMANINDA O HAZRET TARAFINDAN VERİLMİŞTİR ve 12 İMAM DA BAZEN TARAFTARLARI İÇİN ALEVİ TABİRİNİ KULLANMIŞTIR:
Birkaç örnek sunacak olursak:
1- Peygamber efendimiz bir hadisinde şöyle buyuruyor:
“Kıyamet günü Ali cennet bineklerinden birine binmiş bir halde elinde hamd sancağı ile şöyle haykıracaktır:
‘Allah’tan başka ilah yoktur ve Muhammed onun elçisidir.’
Hangi melek topluluğunun yanından geçse ‘bu kesin gönderilmiş elçilerden bir elçidir’, derler. Hangi peygamber topluluğunun yanından geçse ‘bu kesin mukarreb meleklerden bir melek’, derler.
Bu esnada arşın derinliklerinden bir münadi şöyle seslenir:
Ey insanlar! Bu ne mukarreb meleklerden bir melek ne gönderilmiş bir elçi ne de arşı taşıyanlardan biridir, bu ALİ BİN EBU TALİB’tir.
Bu esnada Şiaları onun arkasından gelirler. Bir münadi onlara şöyle sorar:
‘Söyleyin bakalım sizler kimlersiniz?’
Onlar şöyle cevap verirler:
‘BİZLER ALEVİLERİZ.’
Münadi onlara şöyle yanıt verir:
‘Ey ALEVİLER güvenli bir şekilde sevdiğiniz ve tabi olduğunuz kişilerle girin cennete.” (KaynaK: Emali Saduk s.272)
2- İmam Cafer Sadık (a.s) buyuruyor: “Biz Aleviyiz Şialarımızda Alevidir.”
3- İmam Cafer Sadık (a.s): “Mümin Alevidir, çünkü marifette yüce mertebelere ulaşmıştır.”
Öyleyse Hz. Ali’ye inanan ona gönül veren ve izinden giden herkes Şiidir-Alevidir. Bunun yanında kendini Rafizi, Kızılbaş vs. olarak ta adlandırabilir.
Buna göre Bizler İmam Ali’yi seviyoruz ve izinden gidiyoruz. Yaşantımızı 12 İmamın buyrukları doğrultusunda belirliyor ve şekillendiriyoruz. Yani kısaca Şiiyiz-Aleviyiz.
Sözlerimizi AGAHİ’nin şu dörtlüğü noktalıyoruz:
Agahiyem Alevi mezhebim Şia Kızılbaşım
Kerbelanın firkatindendir gözümden akan yaşım
Hüseynin derdini kimseden sorma karındaşım
Dile Zeynel Abadan sor, dile Zeyneb Anadan sor
Selam ve Dua İle…
Özgür ARAPOĞLU
Alevi Din Alimi