Bu bölümde İmam Hüseyin (as)dan farklı konularda hadisler nakledeceğiz. Hadislerin içeriğine dikkat edildiği zaman görülecektir ki Allah Resulünün (saa) canı, kanı ve ciğer paresi olan Hz. İmam Hüseyin (as) ın mübarek ağzından nakledilen bu eşsiz hadisler yalnızca vahiy evinde yetişip vahiy destekli bir kimsenin beyan edeceği mübarek sözlerdir. Bu hadislerin okunması birinci bölümün anlaşılması içinde yararlı olacaktır. ‘‘Allah, elçiliğini nereye (ve kime) vereceğini daha iyi bilir.’’[1]
1 – ALLAH’IN VARLIĞI BİRLİĞİ ve SIFATLARI
Ey insanlar! Allah’ı kendilerine benzeten “Marikinden” (dinden çıkmış olan insanlardan) kaçının. Bunların sözleri, Kitap ehlinden[2] kâfir olanların sözlerine benziyor. Hayır, Allah’ın eşi ve benzeri yoktur. O duyan ve görendir; gözler O’nu görmez, fakat O gözleri görür. O latif ve habirdir (her şeyden haberdardır). Vahdaniyyeti (birliği) ve azameti kendisine mahsus kılmıştır. Bütün varlıklara meşiyyeti, iradeyi, kudreti ve ilmi O vermiştir. Hiçbir işte O’na karşı çıkacak bir muhalif, O’na denk olacak bir eş, O’na muhalefet edecek bir zıt, O’na benzeyecek bir adaş ve O’na intibak edecek bir benzer yoktur. Olaylar O’nu halden hale çevirmez; haller O’na cari olmaz; vücudunda hadiseler baş göstermez; hiçbir methedici O’nun azametinin özüne ve ceberutu hiçbir kalbe yerleşmez. Çünkü eşyada O’nun hiçbir benzeri yoktur. Akıl gücüyle düşünen bilginler de düşünceleriyle O’nun zatını idrak edemezler; hayır, sadece kalben tasdik ve gaibe imanla onu anlayabilirler. Çünkü O, yaratılanların hiçbir sıfatı ve niteliği ile vasıflandırılamaz. O tek ve ihtiyaçsızdır. O düşüncelerde tasavvur edilen her şeyden farklıdır. (Düşünceyle) ulaşılabilen şey Rab olamaz.
(Düşüncenin varabileceği şey ilah olmaz.) Hava ve havanın ötesinde bulunan bir şey de mabut olamaz.
O her şeyde mevcuttur; ama onlarla sınırlanan ve onlarda gizlenen bir varlık gibi değil. Bütün şeylerden de ayrıdır; ama onlardan gaip (habersiz ve uzak) olanın ayrılığı gibi değil, çünkü zıddı veya eşi olan (bir şey) kadir sayılmaz. Kadimliği ( ezelden var oluşu) zamanla olmadığı gibi, önü de belli bir yöne doğru değildir. Gözlerden gizli olduğu gibi, akıllardan da gizlidir. Yeryüzündekilerden gizli olduğu gibi göktekilerden de gizlidir. Yakınlığı değerli kılması ve uzaklığı ise küçümsemesidir. Ne mekân o’nu sınırlar ne de zaman; eğer’le de şartlanmaz. Yüceliği, yükseğe çıkmakla olmadığı gibi, gelmesi de yer değiştirmekle değildir. Yoku var eder; varı da yok. Bu iki sıfat hiçbir zaman o’ndan başkasında bulunmaz. Düşünce yalnız varlığına varır, o’na iman edebilir; ama vasfından acizdir. Sıfatlar o’nunla sıfat kazanır, o sıfatlarla sıfat kazanmaz. Tarifler o’nunla tarif edilir, o tariflerle tarif edilmez. İşte o, öyle bir allah’tır ki onun ismini taşıyan biri yoktur, münezzehtir; hiçbir şey o’nun gibi değildir; duyan ve görendir.[3]
2- İYİLİĞİ EMRETME VE KÖTÜLÜKTEN SAKINDIRMA
Kendi gözlerinizle Allah’ın ahitlerinin bozulduğunu (hakka amel edilmeyip, batılın terk edilmediğini) görmeniz sizleri tedirgin etmiyor. Oysaki babalarınızın bazı ahitlerinin (söz ve vasiyetlerinin) çiğnenmesinden tedirgin oluyorsunuz. Peygamber Salla’llâhu Aleyhi ve A’lih’in ahitleri küçümsenmekte; kör, dilsiz ve kötürüm kimseler şehirlerde sığınaksız ve bakıcısız kalmış, acıyanları bile yoktur; sizler de ne makamınızdan yararlanıp onların hakkında bir iş yapıyorsunuz ve ne de (sığınaksız insanlara) bir iş yapan kimselere yardımcı oluyorsunuz. Zalimlere dalkavukluk ve yaltaklık yaparak güvence elde etmeye çalışıyorsunuz. Bütün bunları Yüce Allah size yasaklamıştır; oysa sizler bundan gaflet ediyorsunuz…….
Allah’ım, sen biliyorsun ki bizim tarafımızdan gerçekleşen (bu kıyam), saltanat için yarış ve değersiz dünya mallarından bir şeye ulaşmak için değildir. Senin dininin nişanelerini (öğretilerini) göstermek, beldelerinde işleri düzeltip rayına oturtmak, mazlum kullarına emniyet ve güvence kazandırmak ve İslam’ın farzlarına, Resulullahın sünnet ve hükümlerine amel olunması içindir. Sizler de bize yardım etmeyip hakkımızda insaflı olmazsanız, zalimler sizlere egemen olur ve Peygamber’inizin nurunu söndürmeye çalışırlar. Allah bize yeterlidir. O’na tevekkül etmişiz, O’na yönelmişiz ve dönüşümüz de O’nadır.[4]
3 – NASİHAT
Ben size Allah’ın takvasına sarılmaya tavsiye ediyor, azabından korkutuyor ve nişanelerini gözünüzün önüne koyuyorum. Gelmesi sevilmeyen ve tadı kötü olan korkunç ve dehşetli ölüm gününün gelip çatmasına az kalmıştır. (O ölüm ki,) ruhunuzdan asılıp sizi amel etmekten tamamen koparır. Öyleyse yaşadığınız sürece onun ansızın gelecek belalarına hedefmişsiniz gibi, sıhhatinizi ganimet bilin, amel etmeye koşun. O (ölüm), sizi yerin üzerinden alıp içine bırakır, (yerin) üstünden düşürüp aşağısına salar. Ülfet ve beraberlikten koparıp vahşet ve yalnızlığa atar; rahatlık ve aydınlığından yerin karanlığına ve darlığına götürür. Orası öyle bir yerdir ki ne dostlar orada ziyaret edilir, ne hastaların yanına gidilir ve ne de yardım dileyenin yardımına koşulur.
Allah o günün korkunç ve dehşetli anlarında bize ve sizlere yardımcı olsun, bizi ve sizi o günün azabından kurtarsın ve geniş mükâfatından bağışta bulunsun.
Ey Allah’ın kulları! Eğer son menzil ve nihai maksat bu (ölüm ve kabir menzili) olsaydı, yine de amel ehli olan bir insanın, bütün fikirlerini ona ayırması, dünyasını unutması ve bu zorluklardan kurtulmak uğruna elinden geldiği kadar çaba göstermesi yeterdi. Oysaki (bu ilk menzildir,) bundan sonra kişi yaptığı işlerin rehinesi ve hesabının tutsağıdır. Ne onu azaptan kurtaracak bir yardımcısı olur ve ne de onu savunacak bir destekçisi bulunur.
“Artık o gün önceden iman etmeyen veya imanı var iken hayır bir amel yapmayanın imanı fayda vermez. Onlara de ki, siz bekleyin biz de bekliyoruz.
(Ey insanlar!) Allah’tan sakınmayı size vasiyet ediyorum. Zira Allah takvalı kimseyi, hoşlanmadığı durumdan kurtarıp hoşlandığı bir duruma götürmeyi ve ummadığı yerden rızkını vermeyi üzerine almış ve garanti etmiştir. Öyleyse sakın kulların yaptıkları günahlardan dolayı onlara acıyan ve kendi günahının cezasından emin olan kimselerden olma. Zira Allah’ı aldatarak cennet kazanılmaz ve O’nun nimet ve sevabına; O’nun izniyle gerçekleşen itaatten başka bir yolla erişilmez.[5]
4 – KUFE HALKINA YAZDIĞI MEKTUP
Allah’a hamd, Peygamber’e salât ve selamdan sonra: Ey cemaat, kahrolup kederden kurtulmayasınız. Bizi yardımınıza çağırdığınızda biz koşarak size yardım etmeye geldik; sizse elimizdeki kılıcı kendi aleyhimize çektiniz; ortak düşmanımızı yakmak için tutuşturduğumuz ateşi bize karşı alevlendirdiniz. Dostlarınızın aleyhine ittifak edip, düşmanlarınıza destek oldunuz. Hâlbuki onlar ne aranızda bir adalet yaymışlardır, ne onların geleceğine bir ümidiniz vardır ve ne de bizde bir bid’at ve hata görülmüştür.
Yazıklar olsun size! Kılıç kınında iken, kalp rahat ve karar kesinleşmemişken bizi kendi halimize bırakmadınız; çekirge seli gibi süratle (bize) geldiniz ve kelebekler gibi uçuşup kaçtınız. Ey ümmetin tağutları, hiziplerden ayrı düşenler, Kuran’ı atanlar, şeytanın tükürükleri, sözleri tahrif edenler, sünnetleri söndürenler, zinayı nesebe karıştıranlar ve Kuran’la alay edip onu parçalayanlar! Yazıklar olsun size! Allah’a andolsun ki bu vefasızlık, sizin herkesçe bilinen tavrınızdır; damarlarınıza işlemiştir bu. Kökleriniz bundan kuvvet almıştır. Sizler, sahibinin boğazında kalan, ama gasıba tatlı bir lokma olan en kötü meyvesiniz. Allah’ın lâneti, antlaşma kesinleştikten sonra, Allah’ı kefil kılmakla birlikte onu bozanların üzerine olsun. [6]
5- ZULME BOYUN EĞMEME
Bilin ki, zinazade oğlu zinazade (Ziyad oğlu Ubeydullah) bizi iki şeyden birini seçmeye mecbur bırakmıştır: Din veya zillet. Zilletse bizden uzaktır. Ne Allah, ne Resulü, ne mü’minler, ne bizi yetiştiren pak etekler ve ne de izzetli ölümü alçak kimselere itaate tercih eden onurlu kimseler bunu bizden kabul etmezler. Ben düşmanın yırtıcılığına ve sayısının çokluğuna ve yardımcının yardımını kesmesine rağmen, bu az sayıdaki ailemle onlara doğru yürüyeceğim. Bilin ki, (bu kavim benden sonra) ancak süvarinin bineğe bindiği bir süre miktarınca eğlenip durur ve daha sonra savaşın değirmeni onların aleyhine dönüp boyunları dara çekilir. İşte bu, babamın (Hz. Ali) aleyhi’s-selâm bana ilettiği bir vasiyettir. Kararınızı alın ve bana mühlet vermeden planınızı uygulayın. “Rabbim ve Rabbiniz olan Allah’a tevekkül etmişim. Bütün canlı varlıklar, O’nun kudreti altındadır.Gerçekten Rabbimin yolu doğru ve sağlam yoldur.”[7] –[8]
5 – İmam Hüseyin’den (a.s) Özlü Sözler
1- İmam Hüseyin (as), yanında başkasının gıybetini eden bir adama şöyle buyurdu: “Ey adam! Gıybet etmekten sakın. Çünkü gıybet, cehennem köpeklerinin katığıdır.”
2- Bir adam İmam Hüseyin’in (a.s) yanında: “Liyakatli olmayan birine ihsan (iyilik) yapıldığında zayi olur.” dediğinde İmam aleyhi’s-selâm şöyle buyurdu: “Hayır! Öyle değildir; ihsan hem iyilere ve hem de kötülere yağan yağmura benzer.”
3- İmam Hüseyin (a.s): ‘‘Bazıları Allah’tan bir şey umarak ibadet ederler; bu tacirlerin ibadetidir. Bazıları da korkarak ibadet ederler; bu da kölelerin ibadetidir. Bazıları ise Allah’a şükür olarak ibadet ederler; bu da hür insanların ibadetidir; işte en faziletli ibadet budur.’’
4- Bir adam İmam Hüsyin’e (a.s) selam vermeden: “Nasılsınız? Allah afiyet versin.” dediğinde şöyle buyurdu: “Evvel selam, sonra kelam. Allah sana da afiyet versin.” Daha sonra buyurdular ki: “Selam vermedikçe hiçbir kimseye konuşma müsaadesi vermeyin.”
5- İmam Hüseyin (a.s): ‘‘Allah’ın, kendi kulunu istidracı (gafil avlaması), ona bol nimet verip şükretmekte başarısız kılmasıdır. (Fırsatı elinden kaçıncaya kadar nimetle meşgul olup velinimetini hatırlamamasıdır.)’’
6- Bir adam gelip İmam Hüseyin’den (a.s) yardım istediğinde İmam şöyle buyurdu: Ağır bir borcu, gücü aşan yüklü bir tazminatı ödemek ve aşağılayıcı fakirlik dışında ağız açmak doğru değildir. O adam: “Bunlardan biri için gelmişim” dediğinde, İmam aleyhi’s-selâm kendisine yüz dinar verilmesini emretti.
7- İmam Hüseyin (a.s), oğlu Zeynel Abidin’e (a.s) şöyle buyurdu: “Ey oğlum! Allah’tan başka yardımcısı olmayan kimseye zulmetmekten sakın.”
8 – Ensardan[9] birisi İmam Hüseyin’den (a.s) ihtiyacını karşılaması için ricada bulunmak istediğinde, İmam şöyle buyurdu: “Ey ensari kardeş, yüzünün suyunu dökme, isteğini bir kâğıda yaz, ben Allah’ın izniyle seni sevindirecek bir şey yaparım.” Ensari şöyle yazdı: “Ya Eba Abdillah[10], filan adamın benden beş yüz dinar alacağı vardır, beni sıkıştırıyor; durumum düzelinceye kadar bana mühlet vermesi hakkında onunla konuş.” İmam aleyhi’s-selâm mektubu okuyup evine girdi ve içerisinde bin dinar olan bir kese getirip şöyle buyurdu: “(Bu) beş yüz dinarla borcunu öde, geri kalan beş yüz dinarla da geçimini sağla. Bu üç kimsenin dışında hiç kimseye ağız açma: Dindar, yiğit ve soylu. Çünkü dindar kendi dinini koruması için ihtiyacını karşılar. Yiğit de (seni ümitsiz etmeyi) kendi yiğitliğine sığdırmaz, utanır.Soylu ise ihtiyacın için yüzünün suyunu dökmeye mecbur kaldığını bildiğinden, haysiyetini korumak için seni eli boş geri çevirmez.”
9 – İmam Hüseyin (a.s): ‘‘Kardeşler (din kardeşi/dost) dört kısımdır: Sana ve kendine yararı olan, Sana yararı olan, Senin zararına olan, Ne sana ve ne de kendine yararı olan.
“Bunlardan maksat nedir?” diye sorulduğunda; İmam aleyhi’s-selâm şöyle buyurdu: Senin ve kendi yararına olan kardeş, davranışıyla kardeşliğin sürekli olmasını isteyip yok olmasını istemeyen kardeştir. Böyle bir kardeşlik hem senin, hem de onun yararınadır. Çünkü kardeşlik devam ederse, her ikisinin hayatı tatlı olur, bozulduğu takdirde de kökten batıl olur (her ikisi zarar görür). Senin yararına olan kardeş de kendisini tamahkârlıktan uzaklaştırıp sırf kardeşlik için sana ilgi gösteren ve dünyevi hiçbir yarar ve çıkar gözetmeyen kardeştir. İşte bu kardeş tüm vücuduyla senin yararınadır. Senin zararına olan kardeş de felaket ve sıkıntıya düşmeni bekleyen, sırlarını açan, kabileler arasında adına yalan uyduran ve kıskançlar gibi de yüzüne bakan kardeştir. Yegâne Allah’ın lâneti bu kardeşin üzerine olsun. Sana ve kendine yararı olmayan kardeş de Allah’ın, vücudunu ahmaklıkla doldurduğu ve rahmetinden uzaklaştırdığı kimsedir. (Böyle bir adamın) kendisini sana tercih ettiğini ve senin yanında olan şeye cimrilikle göz diktiğini görürsün.’’
10 – İmam Hüseyin (a.s): ‘‘Kabul görmenin belirtilerinden biri akıllılarla birlikte oturmaktır. Kâfirden gayrisiyle çekişmek cahillik alametlerinden biridir. Âlimin nişanelerinden biri de kendi sözünü eleştirmesi ve muhtelif görüşlerin hakikatinden haberdar olmasıdır.’’
11- İmam Hüseyin (a.s): ‘‘Mümin, Allah’ı kendisine sığınak, sözünü ise ayna edinir; bazen müminlerin, bazen de gaddarların sıfatına bakar; onların sıfatlarından incelikler elde eder, kendisini iyice tanır, üstün zekâsıyla yakin makamına ulaşır ve nefsini temizlemekte de güçlü olur.’’
12 – İmam Hüseyin (a.s): ‘‘ Özür dilenecek hareketten sakın. Zira mümin ne suç işler ve ne de özür diler, ama münafık her gün suç işleyip özür diler.’’
13- İmam Hüseyin (a.s): ‘‘Selamın yetmiş sevabı vardır; altmış dokuzu selam verene, biri ise selamı (alıp) cevabını veren kimseyedir.’’
14- İmam Hüseyin (a.s): ‘‘ Gerçek cimri, selam vermekte cimrilik yapan kimsedir.’’[11]
15- İmam Hüseyin (a.s): ‘‘Allah’a isyan ederek bir şeye ulaşmak isteyen kimse umduğundan uzaklaşarak, korktuğu şeye yaklaşmaktadır.’[12]
16- (Birisi İmam Hüseyin’in (aleyhi-s selam) huzuruna gelerek ‘‘ Ey Resulullahın oğlu! Ben günahkâr bir insanım ve günahı terk edemiyorum, bana nasihatte bulun.’’ Dedi.
İmam Hüseyin (aleyhi-s selam) şöyle buyurdu: Şu beş işi yap, ondan sonra istediğin günahı işle!
Birincisi; Allah’ın rızkından yeme, ondan sonra hangi günahı işlersen işle!
İkincisi; Allah’ın velayeti ve hükümranlığının dışına çık, sorma hangi günahı işlersen işle!
Üçüncüsü; Allah’ın seni görmediği bir yer bul, sonra hangi günahı işlersen işle!
Dördüncüsü; Ölüm meleği gelip senin canını almak istediğinde canını ona teslim etme sonra hangi günahı işlersen işle!
Beşincisi; Cehennem meleği seni günahlarından dolayı ateşe atmak için götürdüğünde ateşe girme, sonra hangi günahı işlersen işle![13]
17- İmam Hüseyin (a.s): ‘‘Ey Allah’ın kulları! Allah’tan korkun, dünyaya karşı ihtiyatlı davranın; eğer bütün dünya bir kişiye kalacak veya bir kişi orada daimi kalacak olsaydı, peygamberler baki kalmaya daha layık, rızayetleri celbe dilmeye daha evla ve böyle bir hükme daha uygun olurlardı. Ama Allah-u Teala dünyayı fani olmak için yaratmıştır; yenileri eskiler, nimetleri zail olur, sevinci ise kararır (gam ve üzüntüye dönüşür). Dünya engebeli bir menzil ve muvakkat bir evdir. Öyleyse ahiretiniz için azık toplayın, en güzel azık ise sakınmaktır; Allah’tan sakının, ta ki kurtuluşa eresiniz.’’[14]
18- Bir kimse İmam Hüseyin (a.s)’dan dünya ve ahiret hayrını kendisi için yazmasını istediğinde İmam (a.s) şöyle yazdılar:
“Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. Kim halkın öfkesini kazanarak Allah’ın rızasını elde ederse, Allah, insanların ellerinde olan işlerde ona kifayet eder; kim Allah’ın gazabını kazanarak halkın rızasını elde ederse, Allah, onu insanlara bırakır. Vesselam.”[15]
19 – İmam Hüseyin (as) babası Hz. Ali (as) vasıtasıyla şöyle naklediyor: ‘‘Peygamber (saa) veda haccında hac amellerini yerine getirdikten sonra bineğine bindiği halde şöyle buyuruyordu: Müslüman olmayandan başkası cennete giremez. O esnada Ebu Zer-i Gıfari ayağa kalkarak şöyle dedi: Ya Resulullah! İslam nedir? Peygamber (saa): ‘‘İslam üryandır ve elbisesi takva, ziyneti/süsü hayâ, ölçüsü var’a, kemali din, meyvesi salih amel işlemektir. Ve her şeyin bir temel ve esası vardır, İslam’ın esası da biz Ehli Beyt’i sevmektir.’’[16]
20 – İmam Hüseyin (as): ‘‘Biz Peygamberin zamanında münafığı (müminden) Ali’ye ve evladına buğz etmesinden ayırıyorduk.[17]
21 – İmam Hüseyin (as): ‘‘Peygamber (saa) abdest aldığı zaman abdest suyu secde yerine aksın dile alnını silmezdi.’’[18]
22 – İmam Hüseyin’den (as) Allah’ın kullarına orucu farz etmesinin sebebi soruldu. İmam: ‘‘Zengin olanlar açlığı tadıp fakirle mallarının fazlasından versinler diye (orucu farz kıldı)’’ cevabını verdi.’’[19]
23- Bir Ramazan bayramında İmam Hüseyin (as) bir grubun (boş işlerle uğraşıp) gülüp oynadıklarını gördü. Ashabına yönelerek şöyle buyurdu: ‘‘Allah Ramazan ayını kulları için yarış meydanı karar kıldı ki onda Allah’a itaat ederek Onun rıza ve hoşnutluğunu kazanmak için yarışıyorlar. Öyle ki bazıları öne geçerek başarı elde etiler. Bazıları da geride kalarak mahrum oldular. İyilik yapanların mükâfat aldığı ve yapmayanların elinin boş kaldığı bir günde daha da şaşırtıcı olanı boş işlerle uğraşıp gülüp oynayandır.’’[20]
24 –İmam Hüseyin (as):‘‘Güvenilir kişi, güvencededir. Günahsız kişi, korkmaz. Hain, (her an) korkudadır. Günahkâr, (her an) vahşet içindedir. Akıllı kimse başına bir olay geldiğinde hüznünü ileri görüşlülüğüyle yok eder ve çare bulmak için aklının kapısı çalar.’’[21]
25 – İmam Hüseyin (as):‘‘ Akıllı kimse, yalanlamasından korktuğu kimseyle konuşmaz. Olumsuz cevap vereceğinden çekindiği kimseden istekte bulunmaz. (Kendisini) kandıracağını ihtimal verdiği kimseye güvenmez. Güvenilir olamayan kimseye ümit bağlamaz.’’[22]
26 – İmam Hüseyin (as): ‘‘ Eğer bilge kişinin her sözü doğru ve hak olsaydı, kendini beğenmişlikten deli olurdu. Bilge kişi, doğruları (yanlışlarından) fazla olan kişidir.’’[23]
27 – İmam Hüseyin (as): ‘‘ İlim marifet doğurur. Tecrübenin çokluğu aklı güçlendirir. (Gerçek) şeref takvadır. Kanaat etmek bedenin rahatlığıdır. Seni seven (seni kötü işlerden) alıkoyar. Sana düşman olan (seni kötü işlere) teşvik eder.’’[24]
28 – İmam Hüseyin (as) buyuruyor: ‘‘ Doğruluk, izzettir, Yalan acizliktir. Sır saklamak emanettir, Komşuluk yakınlık (bir nevi akrabalıktır), (İnsanlara) yardım sadakadır. Amel tecrübedir, Güzel ahlak ibadettir. Susmak (gerekmediği durumda konuşmamak) ziynettir. Dar görüşlülük fakirliktir. Eli açıklık zenginliktir. (İnsanlarla ) dostluk (kurmak) akıllılıktır.’’ [25]
29 – İmam Hüseyin (as):‘‘ Kim ömrünün uzayıp, rızkının çoğalmasını istiyorsa akraba ziyaretinde bulunsun.’’[26]
30 – İmam Hüseyin (as):‘‘ Hoşuna gitmeyip de hakkın seni zorladığı şeyleri (yapmaya) ve hoşuna gidip de seni nefsanî arzulara davet eden şeyleri (yapmamaya) karşı sabırlı ol.’’[27]
31 – İmam Hüseyin (as) buyuruyor:‘‘ Daha önce sana verilen nimetlere şükretmen yeni nimetlerin (verilmesinin) sebebidir.’’[28]
32 – İmam Hüseyin (a.s): ‘‘Doğrusu ben namazı çok seviyorum’’[29]
[1] – Enam/124.
[2] – Yahudi ve Hıristiyanlar.
[3] – Ferheng Cami-i Skhananı İmam Hüseyin s.598-600.
[4] – İhticac-ı Tabersi, s. 336.
[5] – Tuhaf’ul-Ukul, s. 483.
[6] – Ensab-ül Eşraf, c. 3, s. 172.
[7] – Hud/56.
[8] – İhticac-ı Tabersi, s. 336.
[9] – Ensar, Medinelilerin lakabıdır. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve a’lih) Mekke’den Medine’ye hicret ettiklerinde Medine halkı o hazrete iman edip İslam devletinin kurulması için yardımcı oldular. Bu yüzden Kuran onları Ensar yardımcılar olarak adlandırmıştır.
[10] – İmam Hüseyin (aleyhi-s selam) ın künyesi.
[11] – Ferheng Cami-i Skhananı İmam Hüseyin s. 824.
[12] – Tuhef-ul Ukul s. 484.
[13] – Bihar-ul Envar, c. 78, s.126.
[14] – Hicretten Şahadete, s. 206.
[15] – Bihar’ul-Envar, c. 78, s. 121.
[16] – Ferheng Cami-i Skhananı İmam Hüseyin s.656.
[17] – a. g.e. s.660.
[18] – a. g.e. s 753.
[19] – a. g.e. s 758
[20] – a. g.e. s 780.
[21] – a. g.e. s 815.
[22] – a. g.e. s 815.
[23] – a. g.e. s 816.
[24] – a. g.e. s 816.
[25] – a. g.e. s 826.
[26] – a. g.e. s 846.
[27] – a. g.e. s 847.
[28] – a. g.e. s 845.
[29] – a. g.e. s 645.