İmam Rıza’nın hizmetçilerinden olan Abdul Aziz b. Müslim şöyle naklediyor: Merv şehrinde İmam Rıza ile birlikte olduğum bir sırada camiye gittim, halkın İmamet hakkında tartıştıklarını ve farklı görüşler ortaya attıklarını gördüm. Bu olayı İmam Rıza (as)’a bildirdim. İmam gülümseyerek şöyle buyurdular:
Ey Abdülaziz, halk cahil kalıp dinlerinde aldanmışlardır. Allah Teala, dinini Peygamberi için kamil etmedikçe ve içinde herşeyin açıklaması bulunan Kur’anı ona indirip helal, haram, hudud, ahkam ve halkın ihtiyaç duyduğu herşeyi tamamıyla açıklamadıkça Peygamberinin (mukaddes) ruhunu almadı. Allah Teala şöyle buyurmuştur: Biz (bu) kitapta (Kur’an da) hiçbirşeyi noksan bırakmadık. Allah Teala Peygamberinin ömrünün sonlarına doğru veda haccından dönerken şu ayeti indirdi: “Bugün dininizi kamil kıldım ve size olan nimetimi tamamladım, size din olarak İslam’ı seçip, beğendim.” İmamet meselesi dinin kemalindendir. Resulullah (saa) vefat etmeden önce dininin nişanelerini ümmetine açıkladı, onların yollarını aydınlattı ve onları doğru yola hidayet etti. Ali (as)’ı onlar için önder ve imam tayin etti. Ümmetin ihtiyaç duyduğu hiçbir şeyi açıklanmamış olarak bırakmadı. Kim Allah’ın kendi dinini tamamlamadığını zannederse Allah’ın kitabını reddetmiştir ve Allah’ın kitabını reddeden de kafirdir. Halk imametin kadrini ve ümmet arasında ki yerini biliyorlar mı ki İmam seçmeleri doğru olsun.
İmamet peygamberlerin makamı, vasilerin mirasıdır. İmamet, Allah’ın ve Resulunun hilafetidir ve Emir-el Muminin Ali’nin makamı, Hasan ve Hüseyin’in hilafetidir.
İmam, dinin ipi, Müslümanların nizamı, dünyanın selahı ve Müminlerin izzetidir. İmam, İslam’ın gelişen kökü ve yücelen dalıdır. İmam ile Namaz, Zekat, Oruç, Hac ve Cihad kamil olur. Ganimet ve sadakalar çoğalır, şer’i ceza ve ahkam uygulanır, hudut ve sınırlar korunur.
İmam, Allah’ın helalini helal, haramını da haram kılar. Allah’ın dinini savunur, (halkı) hikmet, güzel öğüt ve açık delillerle Allah’ın yoluna davet eder.
İmam, gözlerin göremeyeceği, ellerin ulaşamayacağı doğan ve ışınlarını aleme saçan bir güneş’e benzer.
İmam ışık saçan dolunay, parlak kandil, doğan nur, karanlıklar ortasında hidayet yıldızı, doğru yolu gösteren kılavuz ve helak olmaktan kurtarıcıdır.
İmam, yağmur yağdıran bulut, bol sağanak yağmur, gölgesi olan gök, döşenmiş yer, bol suyu olan pınar, selin bıraktığı göl ve yerden biten yeşilliktir.
İmam, yumuşak huylu emin, şefkatli baba ve ikiz kardeştir. Küçük yavrusuna iyilik yapan (şefkatli) anne gibidir ve kulların sığınağıdır.
İmam, Allah’ın yeryüzünde yaratıkları arasında emini, kullarına hücceti ve şehirlerinde ki halifesidir. (Halkı) Allah’a çağıran ve onun belirlediği sınırları savunandır.
İmam, günahlardan tertemiz kılınan, ayıplardan arındırılmış olan, özelliği ilim, nişanesi hilim olan, dinin düzeni, Müslümanların izzeti, münafıkların öfkesi ve kafirlerin yok edicisidir.
İmam, zamanın yeganesidir. Hiçbir kimse onun makamına ulaşamaz. Hiçbir alim onun dengi olamaz. Onun bedeli ve eşi bulunmaz. Bağışlayan Allah’ın fazli ile bir yerden almaksızın bütün faziletleri taşır. Durum böyle iken kim İmam’ı tanıyabilir veya özelliklerinin özüne ulaşabilir?
Heyhat, heyhat! İmam’ın makamlarından veya faziletlerinden birini tarif etmekte akıllar yitmiş, zihinler şaşkınlığa düşmüş, beyinler hayran kalmış, hatipler aciz olup, şairler yorulmuş, bilginler de susup kalmıştır. Hepsi de İmam’ı tanımada ki güçsüzlüklerini itiraf etmişlerdir. Şu halde onu bütünüyle anlatmak olduğu gibi nitelemek nasıl mümkün olur? Oysa imam yıldızlar gibi kendisine ulaşmak isteyenlerin elinden ve niteleyenlerin nitelemesinden uzaktır.
Bunlar bu makamın Resulullah’ın Ehlibeyt’inden başkasında bulunacağını mı zannediyorlar? Andolsun Allah’a nefisleri onları aldatmış ve onları yanlış arzulara sevk etmiştir. Kendi istekleriyle İmam seçmek istemişler, oysa İmam seçmek nerde onların işi olabilir? İmam, cehaletten uzak, alim, hile yapmayan yönetici ve nübüvvet madeni olmalıdır. (ve bu özellikler biz ehlibeytten başka hiç kimse de yoktur.)
Allah bir kulu, kullarının işlerini yönetmek için seçtiğinde bu iş için onun göğsünü genişletir, hikmet çeşmelerini kalbine yerleştirip, dilinden akıtır. Artık bundan sonra hiçbir sorunun cevabında aciz kalmaz. Ve onda doğrudan başka bir şey kalmaz. Allah onu yaratıklarına hüccet ve kullarına şahit olması için böyle yapar. Acaba insanlar böyle bir kimseyi bulup seçebilirler mi? Ve seçtikleri kimsenin de bu vasıfları taşıyan olması mümkün mü?
(Kaynak: Tuhef-ul Ukul s. 911-921’den iktibasla)