Kabir Azabı

Bütün amellerimi kaydettikten sonra tomarı dürüp boynuma astılar, ağzı kapalı kutuları ise bir torbaya yerleştirip başımın üstüne koydular.

Sonra, benim ölçümde hazırlanmış bir demir kafes getirerek beni onun içine yerleştirip cıvatalarını sıkmaya başladılar.

Cıvatalar sıkıldıkça kafes de küçülüyordu, öyle küçüldü ki göğüs kafesim sıkıştı, nefesim kesildi, bağırmak istediğim hâlde bağıramadım.[1]

Onlar hızla cıvataları sıkmaya devam ettiler; vücudum bir semaver borusu kadar daraldı, bütün kemiklerim kırılıp parça parça oldu, yanmış yağa benzer simsiyah yağlar çıktı bedenimden.

Ve ben bayılmışım…

Bir süre sonra ayıldığımda, başım Hâdi’nin dizleri üzerindeydi:

“Kusura bakma Hâdi, ayağa kalkacak hâlim yok; bu saygısızlığımı mazur gör.” dedim.

Bütün azalarım hasar görmüştü, rahat nefes alamıyordum. Ancak kesik kesik konuşabiliyordum, gözlerimin yaşı da dinmek bilmiyordu.

Aslında Hâdi’nin ayrılmasınaydı sitem ve şikâyetim. Çünkü bu, Hâdi’nin yokluğunda karşılaştığım zor-lukların ilkiydi.

Hâdi, beni teselli etmek için şöyle dedi:

“Bu âlemin ilk menzilinde herkesin başına gelecek tehlikelerdir bunlar, sadece sana mahsus değildir.”

“Unutma ki, ‘Belâ herkesi kapsarsa, ona tahammül etmek kolaylaşır.’ [2] demişlerdir. Her halükârda geçmiş olsun; bundan sonra böyle bir şeyle karşılaşmamanı umarım.”

“Ayrıca, bu âlemde karşılaştığınız tehlikelerin sebebi yine sizin kendi amellerinizdir. Çünkü bu kafes, insanın öfkesiyle çirkin ahlâkının perçinleşmiş hâlidir. Dünya hayatında insanın ruhunu kuşatan etkenler, bu âlemde kafes şekline bürünür.”

“Çirkin ahlâkın temeli üç şeydir: Tamah, kibir ve haset. Bunlardan birincisi insanı cennetten çıkardı, ikincisi şeytanın cennetten kovulmasına neden oldu, üçüncüsü ise Kabil’i cehenneme götürdü. Ama bunların binlerce dalı vardır ve kişilere göre azalıp çoğalması mümkündür.”

Hâdi hem konuşuyor, hem de elini sırtıma ve ezil-miş azalarıma çekiyordu. Böylece de azalarım iyileşiyor, dertlerim diniyordu.

Onun bu şefkatiyle yeni bir hayat buluyor, güç kazanıyordum. Yüzüm ve azalarım kir ve çirkinliklerden temizlenmiş, berraklık ve parlaklık kazanmıştı.

Anladım ki kabir sıkması, kirlenen ve çirkinleşen insan için bir nevi temizlenmedir. Yanmış yağ şeklinde bedenimden çıkan simsiyah yağ da bunu gösteriyordu.

Nitekim Ehlibeyt İmamları, “Kabir sıkması sonucu, anasının sütü burnundan gelir.” [3] tabirini kullanmışlardır.

Hâdi; “Bu torba senin azığındır, aç bakalım içinde ne var?” dedi.

Torbadaki kapalı kutuların bazısının üzerine “Falan menzilin azığı”, bazısının üzerine “Falan menzilin tehlike ve zorlukları” yazılıydı, diğer bazı paketler de farklı bazı menzillere aitti; her biri kendi yerinde açılmalı, ne olduğuna orada bakılmalıydı.

— Bu kutular neyin nesidir? diye sordum.

— Bunlar, ömrünün gece ve gündüzlerinde işlediğin iyi ve çirkin amellerin saatleridir,[4] vaktin bitimiyle ağızları sedef gibi kapanmış, amellerin inci gibi onların içinde korunmuş ve bu âlemde de ağzı mühürlü kutular şeklinde ortaya çıkmıştır.

— Ya şu boynuma asılan nedir?

— O, senin amel defterindir. Kıyamet günü açılarak kazanç ve kayıpların hesaplanacaktır; bu âlemde onlara ihtiyacın olmayacaktır.

“Her insanın amelini boynuna bağladık. İnsan için kıyamet gününde, açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız.”[5]


[1]– Kabir sıkmasına işarettir. İmam Sadık’tan (a.s) bir ha-diste şöyle geçer: “Hiçbir mümin kabir sıkmasından kurtulmayacaktır.” (Bihar-ul Envar, c.6, s.221, 266; Hakk-ul Yakin, Allame Şub-ber, c.2, s.81)

[2]– Bihar-ul Envar, c.32, s.261

[3]– Hadislerde bu tabiri bulamadık. Ancak Hz. Ali’den (a.s) şöyle nakledilir: “Kabir sıkması sonucu insanın beyni, tırnaklarıyla etleri arasından çıkar.” (Bihar-ul Envar, c.6, s.226)

[4]– Bihar-ul Envar, c.7, s.262

[5]– İsrâ, 13

Admin Ehlibeyt

Admin Ehlibeyt

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir