Muharrem oldu; çıkıp hilâl şafaktan,
Yas tutup kızıla boyanmış, iki büklüm boyu, kanlı gözyaşından.
Mustafa evlâdına yardım etmedi Fırat,
Geçmesin mi suyu yerlere, bu ağır utançtan!
Çoktur Şah-ı Kerbelâ eleminin hikâyesi;
Elbette çok hikâye anlatmasıdır insanı bıktıran.
Bir anlasan, şehitlerin gamını şerh etmek için,
Otlar bile Kerbelâ’da hâl dillerini uzatır oradan.
Rüzgâr şehitlerin matemini tazeledi yine;
Ağlayıp inle ey gönül bugün yürekten, candan!
Gökyüzü meydanını ah dumanına cilvegâh yap,
Şu alçak feleğin matem giysisini simsiyah yap!
Muharrem ayı geldi, sevinçler artık bize haramdır;
Matem bugün şeriate bir saygı, bir ihtiramdır.
Şehitlerin matemini tazelemek faydasız değil;
Bu dünya gaflet sarayında herkesi uyarandır.
Kerbelâ kavgasının haberini kolay sanma ki;
Dünyanın vefasızlğını gösteren bir delil olarak tamdır.
Âl-i Abâ acısıyla saç›lan her gözyaşı incisi,
Yüce makamlar göğünde bir yıldız gibi parlayandır.
Ehl-i Beyt için yürekten çekilen her feryat ve ah,
Darüsselâm cennetinin kapısına anahtardır.
Şâd olmasın bu vakıadan şâd olan gönül;
Bir an üzüntü ve kederden azad olan gönül!
Âl-i Abânın katline ferman eyledin ey felek!
Yanlış düşündün, hatalı hayâllere daldın ey felek!
Hadise bulutlarının şimşeğinden oklar çekip,
Bir bir şehitlerin üzerine yolladın ey felek!
Günahsızlık harem sarayına hürmet gerekirken, onu
Başsız, ayaksız düşmanların ayakları altına saldın ey felek!
Kerbelâ çölündeki kurumuş dudaklara
Kumlardan akarsu, belâdan sel yolladın ey felek!
Şeriatin kadrini küçültmekten endişe etmedin;
Evlâd-ı Mustafa’ya cefa kıldın ey felek!
Bir merhamet eylemedin ciğeri kan olanlara;
Gurbette rüzgârı perişan olanlara!
Bastığında Kerbelâ’ya ayağın› Şâh-ı Kerbelâ;
Çekti üzerine hedef gibi, sitem oklarını Şâh-ı Kerbelâ.
Düflman okuna baflka siper tutunmad›, çünkü
Yakm›flt› can›na elem dâ¤lar›n› fiâh-› Kerbelâ.
Düşmana karşı saf saf asker çektiğinde,
Kılmıştı sancak alemi, ahlarını Şâh-ı Kerbelâ,
Nazar ehlinin ateşli gönüllerinin dumanını
Eyledi harem sarayının perdedarı Şâh-ı Kerbelâ.
Ömrü boyunca bir an bile rahat yüzü görmedi;
Her an yoldaşı olmuştu gamları, Şâh-ı Kerbelâ.
Ey Şâh-ı Kerbelâ bunca gam sana reva m›?
Bunca bitmez dert, bunca elem sana reva m›?
Ey Kerbelâ acılarının belâlısı Hüseyn!
Ey Kerbelâ belâlarının müptelâsı Hüseyn!
Gam pare pare bağrını yandırdı dâğlar ile,
Ey Âl-i Abâ bahçesinin kızıl lâlesi Hüseyn!
Cefa kılıcı ile parça parça oldu bedenin;
Ey, otlar gibi baş çeken cefa kılıçlarının bahçesi Hüseyn!
Yaktı vücudunu dünya zulmet sarayının gamı;
Ey ilâhî huzur meclisinin lambası Hüseyn!
Feleğin dönüşü sana içirdi kana kana kan;
Ey ateşli belâ şimfleklerinin teşnesi Hüseyn!
Hatıra getir ey Fuzulî, Âl-i Abâ hâlini, eyle âh;
Çünkü ah yıldırımı ile yakılır harmanlar dolusu günah.