İmam Hüseyin (Aleyhisselam) Hakkındaki Kur’an Ayetleri (1)

 ‘‘Bu, Allah’ın, inanan ve iyi işlerde bulunan kullarına müjdelemesidir işte. De ki: Sizden, tebliğime karşılık bir ücret istemiyorum, istediğim, ancak yakınlarıma sevgidir ve kim güzel ve iyi bir iş yaparsa onun (güzelin) mükâfatını arttırırız; şüphe yok ki Allah, suçları örter, iyiliğe, mükâfatla karşılık verir.’’[1]


         Açıklama:
Yukarıdaki ayetin iniş sebebi hakkında Abdullah b. Abbas şöyle naklediyor. De ki: Sizden, tebliğime karşılık bir ücret istemiyorum, istediğim, ancak yakınlarıma sevgidir. Ayeti nazil olduktan sonra Peygamberden soruldu. Ya Resulullah! Allahın bizlere sevmesini emrettiği kişiler kimlerdir? Peygamber buyurdu: Ali, Fatıma ve onların çocukları (Hasan ve Hüseyin).[2]

       İmam Sadık (as), yaranlarından birisinden şöyle sordu: Basra halkı (meveddet ayeti) hakkında ne diyorlar? İmama; Kendilerinin de Resulullahın akrabalarından olduğunu söylüyorlar. Diye cevap verildi. İmam buyurdu: Yalan söylüyorlar. Bu ayet yalnızca biz Ehli Beyt; Ali Fatıma, Hasan ve Hüseyin (yani) kisa Ehli hakkında nazil oldu.[3]

  Görüldüğü gibi ayetin iniş sebebi Peygamberin yakınları olan Hz. Ali, Hz. Fatıma ve onların çocukları olan Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin (as) hakkında Müslümanlardan ve inananlardan sevgi istemesidir. Buda Peygamberin yakınlarını sevmenin önemi vurgulamaktadır. Ayete dikkat edilecek olursa Peygamber Müslümanlardan yirmi üç yıl boyunca yaptığı tebliğin karşılığı olarak yakınlarına sevgi istiyor. Buda şu demek oluyor ki; yakınların sevgisi ve muhabbeti sade ve basit bir sevgiden ibaret değildir. Belki beraberinde itaat ve onların yolundan gitmeyi gerektiren davranışsal bir sevgi olmalıdır. Neticede yine sevginin faydaları Müslümanlara dönmektedir. Nitekim Kuran başka bir ayette Peygamberimize şöyle buyuruyor: ‘‘De ki: Ben sizden bir ücret istemişsem, o sizin olsun. Ücretim yalnız Allah’a aittir. O, her şeye şahittir.’’[4] Görüldüğü gibi Peygamberin yakınlarına karşı istediği sevgi yine onların yararına olan sevgidir. Buda yakınların özel ve seçkin insanlar olmalarını gerektirmektedir ki; ta onları sevip itaat etmek Peygamberin tebliğinin karşılığı olabilsin ve Müslümanlar bu sevginin neticesinde doğru yolu bulup hidayete erme hususunda faydalanabilsinler. İşte bundan dolayı Kuran müfessirleri olan gerek Ehli Sünnet ve gerek Ehli Beyt Âlimleri konunun önemini vurgulamak ve Peygamberin yakınlarının kimler olduğunu ispat etmek için kitaplarında onlarca sayfa ayırmışlardır. Bu Müfessirlerden bir tanesi de Ehli Sünnetin önde  gelen tefsircilerinden Fahri Razi, Peygamberin yakınları ve âl-i resul  hakkında yukarıdaki ayetin tefsirinde şöyle bir açıklamada bulunuyor:‘‘Ben de şöyle diyorum: Muhammed (s.a.a)’in âli (ailesi), işleri, idaresi ve geçimi Hz. Muhammed (s.a.a)’e varıp dayanan kimselerdir. Binaenaleyh işleri, en mükemmel ve ileri derecede ona varıp dayanan herkes, O’nun âli (âilesi)dir. Hz. Fatıma, Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin ile, Hz. Peygamber (s.a.s) arasındaki ilgi ve yakınlığın, son derece ileri olduğunda bir şüphe olmayıp, bu âdeta, tıpkı mütevatir/kati bir haber ile bilinen bir husustur. Binâenaleyh Hz. Muhammed (s.a.a)’in “âl”inin öncelikle onlar olması gerekir.’’[5]

Özel ve Genel Anlamda Âl-i Resul

 Hem sonra, insanlar bu “âl” (âile)nin kimler olduğu hususunda, ihtilâf etmişlerdir: Bu cümleden olarak, bunların Hz. Peygamber (s.a.a)’in akrabaları olduğu söylendiği gibi, bunların, onun ümmeti olduğu da ileri sürülmüştür. Dolayısıyla biz, bu kelimeyi, “yakınlık” (akrabalık) manasına alırsak, “âl” bunlar olur. Eğer bu kelimeyi, Hz. Muhammed (s.a.a)’in davetini kabul eden insanlar manasına alırsak, bu sayılan Hz. Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin (r.a), yine O’nun âli olur. Böylece her iki takdire göre de, bunlar onun Âli’dirler. Onların dışında kalanlara gelince onlar, “âl” lafzının muhtevasına girip girmedikleri hususu ihtilaflıdır. Keşşaf sahibi, şunu rivayet etmiştir: Bu ayet nazil olunca, “Ya Resulellah, sevmemiz vacip olan bu akrabaların (âlin) da kimlerdir?” diye soruldu, Hz. Peygamber (s.a.a), “Ali, Fatıma ve iki oğludur” cevabını verdi. Böylece bu dört şahsın, Hz. Peygamber (s.a.a)’in akrabası oldukları sabit olur. Bu sabit olunca da, bunlara alabildiğine saygı göstermek gerekir. Ki bunun böyle oluşunun delilleri şunlardır:

1)  Bu ayetteki, “Akrabalıkta sevgiden başka hiçbir mükâfat istemiyorum” ifadesi. Bu ifadede Peygamberin âline sevgi ve saygıda bulunmak Peygamberin peygamberliğinin mükâfatı olarak belirtilmiştir. .

2) Hz. Peygamber (s.a.s)’in, Hz. Fatıma (s.a.)’yı sevdiğinde şüphe yoktur. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.a) “Fatıma benden bir parçadır. Onu üzüp, ona eziyet veren her şey, bana da eziyet eder ve beni üzer” buyurmuştur. Hz. Peygamber (s.a.s)’in, Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’i sevdiği de, ondan mütevatir (kati/kesin)  bir nakil (hadis) ile sabittir. Bu sabit olduğuna göre, “O (peygambere) uyun ki, hidayet bulasınız.” (Araf, 158) “Onun emrine muhalefet edenler sakınsınlar..” (Nur, 63»; “De ki:” Eğer Allah ‘ı seviyorsanız, bana uyun ki, Allah da sizi sevsin…”(Al-i Imrân,31) ve “Andolsun ki Allah’ın Resulünde sizin için güzel bir örnek vardır” (Ahzap, 21) ayetlerinden ötürü, bütün ümmete aynısı (yani Peygamberin âlini sevmek ve onlardan itaat etmek) vâcibtir.

3) Hz. Peygamber (s.a.s)’in “âl”ine duâ etmek, yüce bir makam- dır. Bundan ötürü, bu dua, namazda teşehhüdün (tahiyyatın) sonunda yapılmaktadır ki, ‘‘Allahım! Muhammed’e ve âline salât (rahmet) et. Muhammed’e ve âline merhamet et” şeklindedir. Böyle bir saygı, Hz. Peygamber (s.a.s)’in ” âlinden başkası için söz konusu değildir. Binaenaleyh işte bütün bunlar, Hz. Muhammed (s.a.s)’in “âlini sevmenin vacip olduğunu gösterir. Şafii de şöyle demiştir:

“Ey binitli kişi, Minâ’daki o taşlıklı yerde dur ve oranın taşlı yerlerinde oturanlar ile, kalkıp gidenlere kulak ver.

Seher vaktinde, tıpkı taşan Fırat ırmağının ahengiyle, hacılar Minâ’ya doğru dolup taştığında,

Bil ki eğer Muhammed (s.a.s)’in ailesini sevmek bir Rafızîlik (taşkınlık ve sapıklık) ise,

 İns ve cin âlemi şehâdet etsin ki, (o halde ben) bir rafiziyim.”[6]  

 
      Kuran müfessirlerinden Zemahşari’de konu ettiğimiz ayetin tefsirinde Peygamberimizin şu hadisinin nakletmektedir: Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve alihi) şöyle buyuruyor: Kim A’li Muhammed’in sevgisi üzerine ölürse şehit olarak ölür.

Bilin ki kim A’li Muhammedi severek ölürse bağışlanmış olarak ölür.

Bilin ki kim Âl-i Muhammedi severek ölürse tövbe etmiş olarak ölür.

Bilin ki kim Âl-i Muhammedi severek ölürse imanı kâmil olmuş mümin olarak ölür.

Bilin ki kim Âl-i Muhammedi severek ölürse önce ölüm meleği ve daha sonra nekir ve münker  (kabirdeki sorgu melekleri) onu cennetle müjdelerler.

Bilin ki kim Âl-i Muhammedi severek ölürse cennete gelinin kocasının evine götürülüşü gibi (sevinç ve neşe içinde) götürülür.

Bilin ki kim Âl-li Muhammedi severek ölürse kabrinde onun için iki tane cennet kapısı açılır.

Bilin ki kim Âl-i Muhammedi severek ölürse Allah Teala kabrini rahmet meleklerinin ziyaretgâhı kılar

 Bilin ki kim Âl-i Muhammede düşmanlık besleyerek ölürse kıyamet günü alnında ‘‘Allah’ın rahmetinden ümitsizliğe kapılmış’’ diye yazılı olarak gelir.

 Bilin ki kim Âl-i Muhammede düşmanlık besleyerek ölürse kafir olarak ölür.

Bilin ki kim Âl-i Muhammede düşmanlık besleyerek ölürse cennet kokusunu alamaz. (cennete hiçbir şekilde giremez)[7]
  Görüldüğü gibi Peygamberin yakınları olan Âl-i Muhammed (as) sevgisi insanın dünya ve ahretinin saadetini beraberinde getirmektedir. Buda bu sevginin sadece kalbi bir sevgi değil onun ötesinde davranışsal bir sevgi olduğunun apaçık bir göstergesidir. Davranışsal sevgide onlardan kayıtsız şartsız itaat etmeyi gerektirir ki; buda Âl-i Muhammed’in diğer insanlardan farklı bir konumda olduklarının delilidir.

Özgür ARAPOĞLU

Alevi Din Alimi


[1] – Şura/23

[2] – Şevahid-ut Tenzil c. 2 s.190 , Durru-l Mensur c. 6 s. 7 .

[3] – Tefsir- i Safi c. 4 s. 374 , El-Burhan c. 4 s. 816 , Tefsiri Kufi  s.389.

[4] – Sebe/47.

[5] – Fahruddin Er-Râzi, Mefâtihu’l Gayb, c. 19 s. 449-450 .

[6] – a.g.e. den iktibasla.

[7] – El- Keşşaf , c.4, s.220.

Admin Ehlibeyt

Admin Ehlibeyt

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir