Muaviye b. Ebu Süfyan’ın İslam Düşmanlığı
Ebu Süfyan’la birlikte Mekke’nin fethinde Müslüman olan Muaviye[1], babasının tavsiyelerine uyarak Şam’da valilik yaptığı sırada Emevi saltanatının temellerini de atmaya başlamıştı. Artık İslam dünyası ve asrı saadetin aydınlık çehresini bir asırdan fazla sürecek Emevi karanlığı ve irticası kaplayacaktı.
Muaviye b. Ebu Süfyan uyanık ve şeytani tavırlarıyla üçüncü halifenin öldürülmesini fırsat bilip, onun kanının öcünü alma bahanesiyle fitne ateşi yaktı ve binlerce Müslümanın kanının heder olması pahasına hilafeti ele geçirdi. Muaviye yaptığı bir konuşmada şöyle diyordu: “Allah’a andosun ben sizinle size namaz kıldırmak, oruç tutturup , hacca gönderip, zekat vermeniz için savaşmadım. Onları zaten siz kendiniz yapıyorsunuz. Ben size hükmetmek için sizinle savaştım. Sizin hoşunuza gitmese de Allah bana bunu bahşetti.”[2] diyerek yegane amaç ve gayesinin babası Ebu Süfyan’ın tavsiyesinde olduğu gibi gücü ve yönetimi ele geçirmek ve İslam’ı tahrif etmek olduğunu açıkça dillendiriyordu. Müslümanların başında olan kişi eğer onların inançlarıyla ve helal ve haram çizgilerine uymalarını sağlamakla ilgilenmeyecekse neyle ilgilenecekti.
Kaza-Kader Oyunu ve Muaviye
Muaviye Müslümanların inançlarıyla oynayıp kirli ve çirkef emellerine ulaşmak için yaptığı her işi kaza ve kader kisvesine bürüyor ve bütün bu olayların vuku bulma sebebinin Allah’ın kaçınılmaz bir kazası olduğunu dile getirerek batıl davranışlarının üstünü hak kisvesiyle örtüyordu. Muaviye’nin Yezit’i veliaht tayin ettiğini duyan Ümmül Müminin Aişe kendisine itiraz ettiğinde Muaviye ona şu cevabı veriyordu: “ Yezitin veliahtlılığı Allah’ın kazalarından bir kazadır. İnsanların onda seçme hakları yoktur (herkes Yezite biat etmelidir).”[3]
Uyduruk Hadisler ve Muaviye
Muaviyenin İslam dünyasında çıkardığı en önemli fitnelerden bir tanesi de hadis uydurtma meselesiydi. Parayla satın aldığı Ebu Hureyre gibi sözde Peygamber dostu kişilere[4] veya dış görünüşte Müslüman olan Kabu’l Ahbar gibi Yahudilere[5] istediği şekilde hadis uydurtarak kirli emelleri doğrultusunda kullanıyordu. Kendi faziletleri hakkında da birçok hadis uydurtmuştur.[6] Bundan dolayı Buhari’nin de üstadı olan İshak b. Rahveyh konu hakkında açıklama gereği duyup Muaviye hakkında söylenen faziletlerin hiçbirinin doğru olmadığını söylemiştir.[7] Gerçekte tarihçi Taberi Muaviye’nin asıl konumu hakkında Peygamberimizin (s.a.a.) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: “Muaviye cehennemin en alt katında ateşten bir tabut içerisindedir.”[8]
Kabe ve Mukaddes Mekke şehrinin Müslümanlar yanındaki değer ve konumu açıklamaya gerek olmayacak kadar nettir ve Allah’u Teala Kur’an’ı Kerim’de Mukaddes Mekke şehri hakkında şöyle buyurmaktadır: “Gerçek şu ki, insanlar için ilk kurulan Ev, Bekke (Mekke) de, o, kutlu ve bütün insanlar (alemler) için hidayet olan (Ka’be)dir.”[9]
Buna rağmen Muaviye b. Ebu Süfyan Ebrehe’nin yapamadığını yapmak amacıyla Şam ve Şamlılar hakkında bir çok uydurma hadis türettirmiştir. Kabul Ahbar’ın “Şamlılar Allah’ın kılıçlarından bir kılıçtır. Allah, kendisine isyan edenlerden onların vasıtasıyla intikam alır.” diye naklettiği ve Ebu Hureyre’nin “Hilafet Medine’de, saltanat Şam’da olacaktır.” Diye naklettiği sözde hadisler bunun en basit örnekleridir. Yalan hadis uydurma konusu öyle bir yere varmıştır ki Zehebi gibi geçmiş ve Mısırlı Mahmut Ebu Reyye gibi çağdaş yazarlar konuyla ilgili bir kitap yazarak bu tür hadislerin uydurma olduğunu ispatlama gereği duymuşlardır.[10]
Muaviye’nin Hz. Muhammed (s.a.a) Düşmanlığı
Muaviye ve Emevi saltanının Peygamberimizle (s.a.a) olan düşmanlığının açık bir örneğini meşhur tarihçi Mesudi kendi kitabında Mutrif b. Mugayra b. Şube’den şöyle naklediyor: “Babam Mugayre sürekli Muaviye ile görüşüyordu ve bazen bende onunla birlikte gidiyordum. Babam Muaviye’nin bir deha olduğunu sık sık vurgulardı. Ancak bir gün sıkıntılı bir şekilde eve geldi ve akşam yemeği de yemedi. Biraz bekledikten sonra sıkıntısının nedenini sordum. Bana oğlum insanların en kötüsünün yanından geliyorum, dedi. Ardından sıkıntısının nedenini anlatmaya başladı. Ben Muaviye’ye istediği bütün arzulara ulaştığını ve artık yaşlandığını, bundan dolayı insanlara daha adaletli davranmasını ve Haşimoğullarına merhamet göstermesini söyledim. O cevabımda şöyle dedi; Heyhat! Birinci halife, ikinci halife ve üçüncü halifenin adları onlarla birlikte yok oldu gitti. Ancak her gün beş defa minarelerden “Eşhedu enne Muhammeden Resululullah” sesi duyuluyor. Hal böyleyken geriye benim yaptıklarımdan ne kalıyor. Bu ismi unutturmalıyız.”[11]
Muaviye Camiler’de Hz. Ali ve Ehl-i Beyt’e Lanet Okutturuyor
Yine Muaviye’nin İslam ve Peygamber (s.a.a) düşmanlığının bir diğer örneği de başta Hz. Ali (a.s) olmak üzere Peygamberin (s.a.a) Ehl-i Beyt’ine camilerde lanet okutup, küfür saydırmasıdır. Oysa Abdullah b. Mesut Peygamberin (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: “ Ali b. Ebu Talib dinin kapısıdır. Her kim ondan içeri girerse mümindir ve her kim ondan dışarı çıkarsa kâfirdir.”[12]
Yetmiş yıl Emeviler döneminde Ehl-i Beyt’e camilerde Peygamber (s.a.a) minberinde lanet okunmuştur ve bu Muaviye’nin eseridir.[13] Hicri 99 yılında Ömer b. Abdülaziz tarafından yasaklanıncaya kadar İmam Ali’ye (a.s) ve Ehl-i Beyt’e (a.s) minberlerde lanet okundu ve insanlarda lanet okumaya zorlandılar. Oysa İmam Ali’ye (a.s) lanet okumak ve saygısızlık Allah’a yapılan saygısızlıktır. Said b. Cubeyr şöyle nakletmiştir: “Ben gözleri kör olduğu bir sıra Abdullah b. Abbası mescitten evine götürüyordum. Yolda Ali’ye (a.s) küfreden bir topluluğun yanından geçtik. Bunu duyan Abdullah beni onların yanına götür dedi ve ben de götürdüm. Onlara dönerek şöyle dedi: ‘Sizden kim Allah’a küfrediyor? Orada bulunanlar Süphanellah her kim Allah’a küfrederse dinden çıkmıştır dediler. Ardından sizden hanginiz Ali’ye küfrediyor diye sorunca orada bulunan birisini gösterdiler. Abdullah şöyle devam etti: Allah’ı şahit tutarım ki Peygamberin şöyle buyurduğunu işittim: ‘Her kim Ali’ye küfrederse bana küfretmiştir, her kim bana küfrederse Allah’a küfretmiştir. Her kim Allah’a ve Resulüne küfrederse Allah’ın onu cezalandırması yakındır.”[14]
Muaviye’nin Zulüm Sarayı
Muaviye ve Emevi saltanatının İslam dünyasında meydana getirdikleri fesatlardan bir tanesi de adeletsizlik ve zulmün İslam toplumunda yayılmaya başlamasıdır. Allah’u Teala Kur’an’ı Kerim’de peygamberlerin mebus olma felsefelerini açıklarken insanların toplumda adaleti ayakta tutmalarının gerekliliğini şöyle beyan etmektedir: “Andolsun, biz elçilerimizi açık mucizelerle gönderdik ve beraberlerinde kitabı ve mizanı (ölçüyü) indirdik ki, insanlar adaleti yerine getirsinler.”[15]
Ancak Muaviye Şam’da kurduğu zulüm sarayında, İslam toplumunda ırkçığılı ön plana çıkararak Arap milliyetçiliğini tekrar hortlattı, mazlum insanların mallarına el koydu, beytul malı kendi malıymış gibi canı istediği şekilde istediği kimselere dağıttı. Hz. Ali’yi (a.s) sevdiklerini söyleyen ve hatta İmam Ali (a.s) dostu olmalarından şüphelendiği kişilerin beytulmaldan haklarını kesti[16] ve bir çoğunu da türlü zulüm ve işkenceyle öldürttü.
Eli Kanlı Muaviye
Muaviye’nin İslam dünyasında açtığı bir diğer fesatta Peygamberin (s.a.a) seçkin sahabelerini ve Allah dostu değerli insanları işkence ve eziyetle öldürtmesidir. Başta cennet gençlerinin efendisi İmam Hasan (a.s) olmak üzere seçkin sahabe Hucur b. Adiy ve arkadaşları,[17] Meysem Tammar,[18] Ammar Yasir,[19] Veysel Karani’yi[20] öldürttü ve abid sahabe Amr b. Hamk’ın[21] başını kestirdi ki bu İslam tarihindeki ilk kesilip taşınan baş olayıydı.
Bundan dolayı İmam Hüseyin (a.s) Mervanla yaptığı bir konuşmada şöyle buyurmuştur: “Ben Peygamberin (s.a.a) şöyle buyurduğunu duydum: Hilafet Ebu Sufyan sülalelesine, tulakalara ve tulakaların çocuklarına haramdır. Eğer Muaviye’yi benim minberimin üzerinde görürseniz yarın onun karnını.”[22] Yine İmam Hüseyin (a.s.) Basra halkına yazdığı bir mektupta onlara şöyle buyurmaktadır: “Gerçekten de sünnet öldürülmüştür. Ve gerçekten de bidatler diriltilip yayılmıştır.”[23]
Muaviye’nin Sarayı Fesat Yuvası
İslam devletinin başında bulunan kişilerin evleri ve yaşantıları en temiz ve en pak yaşantı olması gerekirken fesadı yayan, İslam ve Kur’an emirlerini ayaklar altına alan Allah’ın haramlarını helal yapan bir çöplük haline gelmişti.
Muaviye açıktan içki içiyor,[24] kendisine yalvarıldığı için ilahi cezaları uygulanmaktan vazgeçiyor, Cuma namazını Sıffın savaşına giderken Çarşamba günü kıldırıyor,[25] bayram namazının hutbelerini insanlar namazdan sonra dağılmasınlar diye namazdan önceye aldırıyor.[26] Açıktan faiz yiyor.[27] Müslüman erkeğe giymesi haram olan ipek elbiseler giyiyor ve altın takıyor.[28] Kur’an’ın hükmünün aksine iki kızkardeşin bir erkekle evlenmesine müsade ediyordu.[29]
Özgür ARAPOĞLU
Alevi Din ALİMİ
[1] – Usdu’l Ğabe, İbni Esir c.4 s.434.
[2] – Şerh’i Nehcu’l Belağ’a, İbni Ebi’l Hadit c.16, s.46; Megatilu’t-Talibin, Ebu’l Ferec İsfehani s.77.
[3] – el-İmame ve’s-Siyase, İbni Kutaybe Dineveri c.1, s.205; el-Ğadir, Allame Emini c.10, s.346.
[4] – Ezvaun Ala Sunneti Muhammediye, Madmut Ebu Reyye s.216.
[5] – a.g.e s.147.
[6] – a.g.e s.128.
[7] – a.g.e s.128.
[8] – Tarihi Taberi c.10, s.58.
[9] – Ali İmran:96
[10] – a.g.e s.128, 129.
[11] – Murucu’z-Zehep, Mesudi c.3, s.454.
[12] – Yenabiu’l Mevedde, el-Kunduzi c.2, s.243.
[13] – Şerhi nehcu’l Belağ’a, İbni Ebi’l Hadit c.4, s.56.
[14] – Feraidu’s-Simteyn, İbrahim b. Saduddin Şafii c.1 s.302; Fezailu’l Hamse, el-Firuzabadi c.2, s.223; Yenabiu’l Mevedde, el-Kunduzi c.2 s.156; el-Hasais, Nesai c. s.100; Subule’l Huda ve’r-Reşad, es-Salihi’d-Dimeşki c.11 s.294, Tarihi Medineti Dimeşk, İbni Asakir c.42 s.533 ve el-Bidaye ve’n-Nihaye, İbni Kesir c.7 s.349 de bu Hadis peygamberimizin eşi Ümmü Seleme’den nakledilmiştir
[15] – Hadit: 25
[16] – el-İmame ve’s-Siyase, İbni Kutaybe Dineveri c.1, s.207.
[17] – Tarihu’l Ummi ve’ş Muluk Taberi c.5, s.279; Tuhfetu’l Ebrar, İmadu’d-Din Taberi s.239.
[18] – Munteha’l Amal c.2 s.283.
[19] – Vakıetu Sıffın c.3, s.41.
[20] – Asaru’l Ahmedi, Esterabadi s. 456; Tercümetu’l Futuh, İbni A’sam Kufi (Tercüme: Mustafi) s.500.
[21] – el-Ğadir, Allame Emini c.5, s.494.
[22] -el-İthaf bi-Hubbi’l Eşraf, Şebravi s.102; İmtau’l Esma, Mağrizi c.14, s.369; el-Bidaye ve’n-Nihaye, İbni Kesir c.8, s.133; Tarihu’l Ummi ve’ş Muluk Taberi c.10, s.58.
[23] – Tarihu’l Ummi ve’ş Muluk Taberi c.5, s.126;
[24] – Tarihi Medineti Dimeşk, İbni Asakir c.28, s.127; el-Ğadir, Allame Emini c.10, s.255.
[25] – Murucu’z-Zehep, Mesudi c.2, s.32
[26] – el-Ğadir, Allame Emini c.10, s.302.
[27] -en-Nihaye, İbni Esir c.2, s.382; Lisanu’l Arap, İbni Manzur c.14, s.292;Cevahiru’l Akdeyn, Semhudi c.1, s.220.
[28] – Tarihi Medineti Dimeşk, İbni Asakir c.72, s.93; el-Bidaye ve’n-Nihaye, İbni Kesir c.5, s.141.
[29] – ed-Durru’l Mensur, Suyuti c.2, s.137.