Sabahın erken saatlerinde tekrar yola koyulduk.
Anayol apaçıktı. Yolun iki tarafından sular akıyor, her taraf yemyeşil çimenlerle örtülü, hoş kokulu güllerle doluydu.
Hava da anlatılamayacak kadar iç açıcıydı. Şehir sınırına kadar durum böyleydi; âdeta şehrin iyilikleri sınıra kadar bizi uğurlamaktaydı.
Sınırı geçtikten sonra ince ve taşlı bir yola düştük. Yol bir dereden geçiyor, sağa ve sola bükülüyordu. Önümüzde hareket eden yolcular olmasaydı, yolu kaybetmemiz kesindi.
Yolun sola büküldüğü bir yerde Siyahlar karşımıza çıktı. Siyah’ı görünce, uğursuzluğundan, ayağım bir taşa değip yaralandı ve yürümekte güçlük çekmeye başladım. Yolcular öne geçti ve uzaklaştılar. Ben geride kalmıştım, Siyah da yolun solundan beni izliyordu.
Bir yol ayırımında, hangi yoldan gitmem gerektiğini bilmeyerek şaşkın şaşkın bakıyordum.
Siyah yetişti ve dedi: “Neden durdun? (Sol tarafı göstererek) Buradan devam etmen gerekir.”
Birkaç adım yürüdü ve; “Haydi, gelsene!” dedi.
Fakat ben; “Kurtuluş bunların aksine hareket ediştedir.” deyip ona uymadım.
Siyah’ın bütün gayret ve ısrarı boşunaydı. Çünkü ona uymanın zararlarını görmüş ve yaşamıştım. Bir daha aynı akıbete uğramak istemiyordum.
Çok geçmeden o taşlı dereyi geride bırakıp, geniş ve yemyeşil bir yola çıktık. Varacağım (üçüncü) menzilin bağ bahçelerini görebiliyordum.
Kararımız üzere, Hâdi bu menzilde beni bekleyecekti.
Kavuşma anı yaklaştıkça şevkim daha bir alevleniyor ve dolayısıyla hızlı adımlarla yoluma devam ediyordum. Siyah ise ümitsizliğe kapılmış ve peşimi bırakmıştı.
Tecdid-i Ziyaret
Şehrin girişinde, öz benliğim olan Hâdi ile görüştüm; selâmlaştık, merhabalaştık…
Yeni bir hayat bulmuş gibiydim.
Benim için hazırlanmış köşke girdik. Rahat etmem için her şey düşünülmüştü.
Bir müddet dinlendikten, yiyecek ve içeceklerden faydalandıktan sonra Hâdi sordu:
— Bu üç menzilde neler geldi başına?
— Her hâlükârda Allah’a şükürler olsun![1] İstenmedik olayların başıma gelmesinin sebebi Siyah idi ve bu da senden uzak oluşumdan kaynaklandı. Yanımda olsaydın, Siyah bunları bana yapamazdı. Şükürler olsun ki seni görmekle bütün olanları unuttum, dertlerime deva oldun.
— Şimdiye kadar ben senin yanında olmadığım için Siyah, her türlü yalan dolana tevessül ederek seni yoldan çıkarmaya çalışıyor. Fakat bundan sonra senin yanında olacağım ve onun yalan dolanlarını sana anlatacağım için daha güçlü vesilelere tevessül ederek seni yoldan çıkarmaya çalışacaktır. Ayrıca bundan böyle yolun dışındaki azaplar daha şiddetli ve genelde helâk edici olacaktır. Çünkü yanında olmamla hüccet sana tamamlanmıştır; artık hiçbir mazeretin olmayacaktır. Bu menzilde, kendini savunman için bir asâ ve bir de kalkana sahip olacaksın, bu ise yeterli olmayacaktır. Bu gece, cuma akşamı. İstersen ailene uğra; bakarsın senin için bu yolculukta güvenliğini artıracak bir hayır iş yaparlar.
— Ben onlardan ümidimi kestim, hiçbir şey beklemiyorum. Onlar sadece kendi kişiliklerini düşünüyorlar. Ayrıca diriler, ölülerini çabuk unutur ve kolay kolay hatırlamazlar. Daha beni unutmadıkları ve adıma bir şeyler yaptıkları ilk haftada dahi gerçekte kendileri için bir şeyler yapıyorlardı. Bu durumda onlardan ne bekleyebilirim ki?!
— Her şeye rağmen onları mülakat etmende fayda var. Çünkü Resulullah (s.a.a) insanlara hitaben; “Ölülerinizi hayırla anın.” [2] buyurmuştur. Aileni ziyarete gitmen, hayırla anılmana vesile olabilir. Onlardan meyus olsan bile Allah’ın rahmetinden meyus olmamalısın.
Direnip sebat gösteren herkes, akıbet muvaffak olur.
“…Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin…”[3]
“Muhakkak ki iyilik edenlere Allah’ın rahmeti çok yakındır.”[4]
Hâdi’nin ısrarı üzerine aileme uğradım…
Ben hayattayken sahip oldukları izzet yok olmuştu. Geçim sıkıntısı çekiyorlar, çocuklar perişan hâlde idiler ve kimse onları düşünmüyordu.
Hâllerine acıyarak; “Allah’ım, bunlara da, bana da merhamet et!” diye dua ettim.
Eşim de ben hayatta olduğum dönemdeki huzur ve rahatlığını hatırlayarak benim için rahmet ve mağfiret diledi.
Hâdi’ye döndüğümde, eyerli ve altın yularlı bir atın köşk kapısına bağlanmış olduğunu görüp, kime ait olduğunu sordum.
Hâdi gülerek dedi:
“Eşinin sana hediyesidir. Allah’ın rahmeti at şeklinde kendini göstermiştir. Yaya yürümenin zor olduğu bu menzillerde, attan daha iyi bir şey olamaz; özellikle de birinci menzilde.”
“Ailen hakkında etmiş olduğun dua da kabul oldu, bilesin. Bundan böyle refah ve rahatta olacaklardır.”[5]
“Bu ziyaretinle nice hayırlara sebep oldun, görüyor musun?! Nedense dünyadaki insanlar genelde muaşeretin öneminden bihaberler.”
“Oysa Resulullah (s.a.a) konunun önemine vurgu yaparak; ‘Üç gün geçer de birbirinizin durumundan haberdar olmazsanız, aranızdaki iman bağı kopar.’ buyurmuştur.”
[1]– Resulullah’tan (s.a.a) şöyle nakledilir: “Sevindirici bir nimete kavuşturduğunda; ‘Bu nimet için ‘Allah’a şükürler olsun!’ de. Üzücü bir olayla karşılaştığında ise; ‘Her hâlükârda Allah’a şükürler olsun!’ de.” (Bihar-ul Envar, c. 71, s.33 ve 41, c.93, s.211, 214,370)
[2]– Bihar-ul Envar, c.75, s.239
[3]– Zümer, 53
[4]– A’râf, 56
[5]– Hz. Ali’den (a.s) şöyle nakledilir: “Ölülerinizi ziyaret edin; doğrusu onlar sizin ziyaretinizden dolayı sevinirler. Anne ve babanızın mezarının başında yüce Allah’tan hacetlerinizi isteyin.” (Vesail-uş Şia, c.2, s.878)