Misme b. Abdulmelik Kerdin el-Basri şöyle bildiriyor:
İmam Cafer Sadık (a.s) bana şöyle buyurdu:
“Misme! Sen Iraklısın İmam Hüseyin’in (a.s) kabrini ziyaret ediyor musun?”
Ben şöyle dedim:
“Sayın efendim! Ben Basralıların ve halifenin taraftarlarının arasında tanınan bir kimseyim ve bize düşman olan nasibi kabilelerde çok fazla, durumumu Süleyman’ın çocuklarına rapor etmelerinden korkuyorum ki böyle bir durumda bana aleme ibret olacak bir ceza verir. Bundan dolayı ziyarete gitme hususunda tedbirli davranıyorum.”
İmam Sadık (a.s) şöyle buyurdu:
“İmam Hüseyin’in (a.s) başına gelenleri anıyor musun?”
Ben, ‘Evet efendim, Allah’a yemin olsun! Onu hatırlayınca gözlerim yaşla doluyor, ailem yüzümdeki üzüntüyü hissediyor, üzüntüm gidinceye kadar yeme içmeden kesiliyorum’, dedim.
Bunun üzerine İmam Sadık (a.s) şöyle buyurdu:
“Allah akan gözyaşlarına rahmet etsin. Böyle bir durumda sen bize ağıt yakanlardan sayılıyorsun ki onlar sevincimizle sevinirler, hüznümüzle üzülürler, korkumuzla korkarlar, güvende olduğumuz zaman onlarda güvendedir. Bil ki kısa süre sonra ölüm anında babalarımın baş ucuna geldiklerini göreceksin, ölüm meleğine sana yumuşak davranmasını vasiyet edecekler, yanına güler yüzlü bir şekilde gelecekler, ölüm meleği de sana şefkatli bir annenin çocuğuna olan sevgi ve merhametinden daha yumuşak davranacak.”
Daha sonra İmam Sadık’ın (a.s) gözleri doldu ağlamaya başladı ve bende onunla ağladım. Ardından şöyle buyurdu:
“Rahmetiyle bizi varlıklara üstün kılan, merhametiyle bizlere özel bir konum veren Allah’a hamdolsun.”
“Misme! Yer ve gök Emîrü’l-Müminin öldürüldüğünden beri ağlamakta, meleklerin ağlaması ise daha fazladır. Öldürüldüğümüzden beri meleklerin gözyaşları kurumadı. Birisi bize merhametten ve başımıza gelenlerden dolayı ağlarsa daha gözünden yaş çıkmadan Allah ona rahmet eder. Gözyaşları yanaklarına süzüldüğünde eğer onun bir damlası cehenneme düşse onun ateşini söndürür öyle ki harareti hissedilmez.”
“Bizim için kalbi yanan kimse ölüm anında bizleri gördüğünde öyle bir şekilde sevinir ki havuzun başında bize gelinceye kadar o sevinci kaybetmez. Bizleri seven bir muhip kendisine geldiğinde Kevser o kadar mutlu olur ki ona daha önce tatmadığı lezzetleri içeren yiyecekler sunar.”
“Misme! Kim ondan içerse bir daha asla susamaz, asla su istemez. O, kafur serinliğinde, misk kokusunda, baldan daha tatlı, zencefil tadında, köpükten daha hafif, gözyaşından daha berrak, amber kokusundan daha etkilidir. Tesnim çeşmesindendir, inciden ve yakuttan arklarla cennetin nehirlerinden akar, üzerindeki kadehlerin sayısı gökteki yıldızlardan bile daha çoktur. Kadehleri altın ve gümüştendir. Cevherlerin renkleri içen kimsenin yüzüne vurur. Ondan içen kimse keşke hep burada kalsam. Hiçbir nimet bununla değişmese ve onun yerine başka bir şey verilmese der.
“Kerdinin oğlu (Misme)! Sen ondan içeceklerden birisin. Hangi göz bizim için ağlarsa Kevser’i görerek nimetlenir. Bizi sevenlere ondan içirilir. Bizi sevip te Kevser’den içen kimsenin aldığı lezzet o dereceden daha aşağı olanların aldığı lezzet ve tattan çok daha fazladır. Emîrü’l-Müminin elinde böğürtlen ağacından bir asa olduğu halde onun başındadır. Düşmanlarımızı onunla Kevser’den uzaklaştırır.”
“Bu esnada uzaklaştırılanlardan biri, ‘ben Allah’a Peygamber’e (s.a.a) inanan kişiyim neden uzaklaştırıyorsun’ deyince İmam Ali (a.s) ‘geri dön ve imamın olan falanca şahıstan senin için şefaat etmesini dile’ diye buyurur.
“O adam, ‘ey İmam Ali (a.s)! senin bahsettiğin kişi şu an benden uzaklaşmakta’ deyince İmam Ali (a.s) ‘geri dön ve dünyada sevdiğin ve başkalarından öne geçirdiğin kişi, eğer insanların en hayırlısı ise sana şefaat etmeli, çünkü şefaat yetkisi böyle bir kişide vardır, birisine şefaat ettiğinde onu aracılığı geri çevrilmez’, diye buyurur”.
“O adam, ‘susuzluktan ölüyorum’ deyince İmam Ali (a.s), ‘Allah susuzluğunu artırsın, Allah yangını artırsın’, diye cevap verir.”
Ben, ‘ey İmam Cafer Sadık (a.s) böyle bir kimse nasıl oluyor da Kevser’e yaklaşıyor ama başkası yaklaşamıyor’ deyince İmam Sadık (a.s) şöyle buyurdu:
“Bu adam dünyada kötülüklerden uzak durduğu ve yanında anıldığımızda biz Ehlibeyt’e de olumsuz şey söylemediği ve başkalarının cesaret ettiği günahlar hususunda hudutları çiğnemediği için buraya kadar ulaşır. Bu bizi çok sevdiğinden ya da bize bağlılığından dolayı değil, dünyada ibadete düşkünlüğünden, dindarlığından, başkalarını yerme yerine kendiyle meşgul olduğundan dolayıdır. Aslında kalbinde olan nifaktır, inancı nasibiliktir, nasibi olanları takip eder, geçmişlerin velayetine uyar ve o ikisini başkalarından öne geçirir.”
Kamilu’z-Ziyarat s.79
Özgür Arapoğlu
Alevi Din Alimi