Ölümden sonra
…Ve ben öldüm…
Ayakta durmuş, etrafımı seyrediyorum… Hastalıktan kurtulduğumu ve sapasağlam olduğumu hissediyorum…
Yakınlarım, cenazemin etrafını sarmış, ağlıyorlar… Onların ağlaması beni üzüyor…
Kendilerine; ölmediğimi, sadece hastalıktan kurtulduğumu haykırıyorum…
Ama nafile… Kimse beni dinlemiyor… Beni görmüyor, sesimi işitmiyor gibiler…
Sonunda benden çok uzak olduklarını ve onlarla iletişim kuramadığımı anlıyorum…
Cenazeye, özellikle de göğsünün sol kısmına, yakın bir ilgi duyduğumu hissediyorum…
Cenazeyi yıkayıp kefenledikten sonra mezarlığa doğru götürmekteler…
Ben de onlarla birlikteyim…
Aralarında kimi vahşi ve yırtıcı hayvanların da var olduğunu,[1] benim dışımda kimsenin onlardan korkmadığını, onların da kimseye zarar vermediğini görmekteyim. Evcilleşmiş gibiler…
İşte mezarlık!…
Cenazeyi baş tarafından kabre indiriyorlar. Ben ise kabrin kenarında, olup bitenleri seyrediyorum.
Bir korku ve dehşettir, sarmış her yanımı…
Kabirde bazı hayvanların ortaya çıkıp cenazeye saldırdığını görünce, bu korkum daha da arttı…
Cenazeyi kabre koyan adam da hiç onları görmüyormuşçasına davranıyordu…
Adam kabirden çıktıktan sonra, cenazeye duyduğum yakınlıktan dolayı ben kabre indim ve hayvanları dışarı çıkarmaya çalıştım.
Hayvanlar öylesine çoktu ki, hiçbir şey yapamıyor-dum. Aynı zamanda bütün uzuvlarım korkudan titriyordu.
Halktan yardım istedim, kimse yardıma gelmedi. Kabrin içinde olup bitenleri görmüyor gibiydiler…
Bir anda, mezarın içinde beliren kişiler yardımıyla hayvanları kovabildik.
Kendilerine kim olduklarını sormak istedim. Fakat sormama fırsat vermeden; “Hiç şüphe yok, iyilikler kötülükleri giderir.”[2] deyip kayboldular.[3]
O korkunç hayvanlardan kurtulduktan sonra bir de baktım ki, kabrin üstünü kapatmışlar, beni o dar ve karanlık yerde yalnız bırakarak evlerine doğru yola koyulmuşlar. [4]
Hatta yakın dostlarım ve gece gündüz demeden refahları için çalıştığım çoluk çocuğum da beni yalnız bırakmıştı… Bu vefasızlıktan duyduğum üzüntüyü an-latmam kabil değil…
Mezarın ve yalnızlığın verdiği dehşetle, neredeyse yüreğim ağzıma gelecekti…
Kaynak: Ölümle Başlayan Yolculuk
[1]– İmam Sadık (a.s) şöyle buyurur: “Kabir her gün hâl diliyle şöyle der: Ben garip bir evim, korku yurduyum, vahşi ve yırtıcı hayvanlarla doluyum, cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukurum!“ (Bihar-ul Envar, c.6, s.218)
[2]– Hûd, 114
[3]– Ehlibeyt İmamlarından (a.s) şöyle rivayet edilmiştir:
“Salih ameller, berzah âleminde ve kıyamette nurlu bir varlık şeklinde insanın yanında yer alacak, sıkıntı ve zorluklarda yardımcısı olacaktır.” (Bihar-ul Envar, c.6, s.224 ve 225; c.1, s.209; Usûl-u Kâfi, c.3, s.232 ve 242)
[4]– Emir-ül Müminin Ali (a.s) buyuruyor ki: “İnsanın hayatının son anlarında malları, çocukları ve amelleri gözü önünde canlanır. İnsan, malına dönerek; ‘Ben seni çok severdim, seni elde etmek için çok şeyi feda ettim, şimdi ayrılık zamanı gelip çattı, bana nasıl yardımcı olacaksın?‘ der. Malları; ‘Benden ancak kefen miktarınca yararlanabilirsin.‘ cevabını verir.“
“Çocuklarına dönerek; ‘Sizi çok severdim, sizi koruma ve rahatınızı sağlama hususunda hiç kusur etmedim. Şimdi benim için siz ne yapabilirsiniz?‘ diye sorar. Onlar; ‘Biz mezarın başına kadar sana eşlik eder ve gömeriz; ancak bu kadar.’ derler.“
“Sonra da kendi amellerine döner ve; ‘Ben size hiç ilgi duymazdım, bana ağır gelirdiniz; şimdi sizin elinizden ne gelir?‘ der. Amelleri de; ‘Allah’ın huzuruna çıkıncaya dek mezarın, berzahın ve kıyametin her merhalesinde senin yanında olacağız…‘ cevabını verir.” (Bihar-ul Envar, c.6, s.224, h:26)